Ehl-i Kitap ve Tahrif – II

Ebubekir Sifil2002, Gazete Yazıları, Konularına Göre, Muharref Dinler, Nisan 2002

Yahudi Ortodoksluğu olarak ifade edebileceğimiz Rabbani Yahudilik, Tevrat’ın dünya yaratılmadan önce yaratıldığına ve Allah’ın, dünyayı nasıl yaratacağını tesbit etmek için Tevrat’a bir “el  kitabı” ya da “proje” olarak başvurduğuna inanır. Dünyadan önce yaratıldığı için Hz. Musa’dan önce Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim… gibi peygamberler de Tevrat’a muhatap olmuşlardır. Allah, İsrailoğulları’ndan önce Tevrat’ı muhtelif kavimlere teklif etmişse de onlar çeşitli itirazlar ileri sürerek onu kabul etmemişlerdir. Sonunda onu İsrailoğulları itirazsız olarak kabul etmiş ve böylece “seçkin” ve “kutsal” bir kavim olmuşlardır.

Ancak Babil Talmudu’nda  bu inanışa aykırı nakiller vardır. Bunlara göre İsrailoğulları önce Tevrat’ı kabule yanaşmamışlar, direnmişler ve ölüm meleğinin tehditleri sonucu kabul etmek zorunda kalmışlardır. (Adam, a.g.e., 52-4)

Tevrat’ın tümünün vahiy olup olmadığı da ihtilaflıdır. Bir kısım Rabbiler Tevrat’taki bazı cümlelerin Hz. Musa’ya ait olduğunu söylerken, bir kısmı daha da ileri giderek Tevrat’ın Allah kelamı değil, Hz. Musa’nın kelamı olduğunu söylemiştir.

Bir diğer nokta da Tevrat’ın Hz. Musa’ya Sina dağında bir kerede ve toptan verilip verilmediği hususudur. Genel kabul gören anlayış, Tevrat’ın Hz. Musa’ya bir kerede ve toptan verildiği şeklindedir. Ancak Tevrat’ta Sina öncesi ve sonrasına ilişkin bazı metinlerin bulunması bu inanışı da tartışmalı kılmaktadır. (Örnek olarak bkz. Levililer, 16:1-2; Sayılar, 15: 32-36; 27: 3-5)

Aynı şekilde Tesniye, 31: 9, 24-26’da “Ve vaki oldu ki, bu Tevrat’ın sözleri tamam oluncaya kadar onları bir kitaba yazmayı bitirdiği zaman Musa, Allah’ın Ahit Sandığı’nı taşıyan Levililer’e emredip dedi: Bu Tevrat kitabını alın ve onu  Allah’ınız Rabb’in Ahit Sandığı’nın yanına koyun.”

Normalde bu sözlerle bitmesi gereken Tevrat’ta bundan sonra 3 bab daha yer almakta ve en son (34.) babda Hz. Musa’nın vefatı ve defnedilişi anlatılmaktadır. Bu da Tevrat metninin Hz. Musa’dan sonra müdahaleye maruz kaldığının en açık delillerindendir.

Gerçi Yahudilik açısından bunun yadırganacak tarafı yoktur. Çünkü Rabbani anlayışa göre Mişna Hz. Musa’ya verilen vahiyler cümlesindendir ve dahi Yahudi alimlerin diğer Tevrat yorumları da vahiy mahsulüdür.

Baki Adam, yukarıda andığım çalışmasında, Babil Talmudu’nda zikredilen şöyle bir  menkıbeyi aktarır: Musa Tevrat’ı almak için göğe yükseldiğinde Tanrı’nın, bazı harfler üzerine taç koyduğunu görmüş ve bu taşların hikmetini sormuştur. Tanrı, birçok nesil sonra Akiba ben Yosef isimli birisinin geleceğini ve bu zatın herşeyi en iyi şekilde yorumlayacağını söylemiştir. Bunun üzerine Musa bu önemli kişiyi görmek istemiş ve Akiba’nın bir dersine şahit kılınmış, fakat Akiba’nın derste anlattığı konuyu kavrayamamıştır. Öğrencileri Akiba’ya, “Bunu nereden biliyorsun?” diye sorduklarında Akiba, “Bu, Sina’&da Musa’ya verilen bir kanundur” cevabını vermiştir. Bu duruma oldukça şaşıran Musa, Tanrı’ya, “Böyle bir adam vardı da Tevrat’ı niye ona vermedin?” diyerek acziyetini dile getirmiştir. (Adam, 122-3) Bugünkü Tevrat’ın  metnini tesbit edip yazdıran Ezra hakkındaki inanış ile birlikte düşünüldüğünde bu menkıbenin Yahudilik için şaşırtıcı olmadığı daha iyi anlaşılacaktır. Daha önce de söylediğim gibi Yahudilik’te din adamlarının yorum ve görüşleri de vahiy gibi kutsal ve bağlayıcıdır.

 Nisan 2002 – Milli Gazete