Felsefî Tasavvuf’un önemli isimlerinden Celâluddîn ed-Devvânî’yi (908/1502), Şerhu’l-Akâidi’l-Adudiyye isimli eseri ile tanırız. Bugün onun, M. Zâhid el-Kevserî merhumun takdim ve ta’likatıyla neşredilen Hakîkatu’l-İnsân ve’r-Rûhu’l-Cevvâl fi’l-Avâlim adlı küçük risalesinde “ruh” hakkında ortaya koyduğu yaklaşımını paylaşmak istiyorum sizinle.
Yaygın kanaat, insanın ruh ve beden ikilisinden mürekkep olduğu tarzındadır. ed-Devvânî ise, peygamberlerin mucizelerini ve evliyanın kerametini muarızlara aklî bir yaklaşımla ispat maksadıyla 5 yıllık yorucu bir mesai sonunda kaleme aldığını söylediği mezkûr risalede (ki naşirin önsözü, el-Kevserî’nin takdim ve ta’likatıyla sadece 19 sayfalık bir hacme sahiptir) insanın üç unsurdan mürekkep olduğunu söyler: Kesif cisim, latif cisim ve ruh.
“Kesif cisim”, “beden”dir. “Ruh” da bellidir. “Latif cisim” dediği ise, “kesif cisim” ile merbutiyeti ruh tarafından sağlanan cisimdir ki, anlaşıldığı kadarıyla o da ruh gibi “maddî olmayan” bir yapıya sahiptir. Dilimizdeki “can” kelimesiyle karşılanabileceğini düşündüğüm bu “ara unsur”, ed-Devvânî’nin yaklaşımını diğer ulemadan ayıran temel kategori olarak dikkat çekiyor.
ed-Devvânî’ye göre ölüm hadisesi, ruh ile latif cismin bedenden ayrılmasıyla vuku bulur. Beden uykuda olduğu halde insanın (rüya aleminde) uzak mesafelere gitmesi, aslında bu “latif cisim” tarafından gerçekleştirilen bir faaliyettir. İnsan uykudan uyandığı zaman, ölümden sonra kabir suali için ve sualden sonra “haşr” için “latif cisim” bedene tekrar hulul eder. Nitekim pek çoğumuzun, rüyasında gördüğü mekânları daha sonra maddî gözleriyle müşahede ettiği zaman aradaki benzerlikten, hatta aynılıktan hayrete düştüğü vakidir…
- Enverşâh el-Keşmîrî’nin, hadislerde geçen “neseme” kelimesi hakkındaki yorumunu, ed-Devvânî’nin bu yaklaşımını destekler mahiyettedir. el-Keşmîrî, şehitlerin ruhları hakkındaki hadiste, “rızıklanma, yeme, içme” gibi hususlardan bahsedilmesi dolayısıyla, bu eylemlerin toprakta yatan beden hakkında söz konusu olamayacağını, keza ruh için de böyle fiillerin söz konusu olmayacağını belirterek “neseme”nin beden ve ruhtan farklı bir unsur olduğuna dikkat çeker.
“Allah ruhları, (bedenlerin) ölümü anında, ölmeyeni de uykusunda vefat ettirir. Bu suretle (hakkında) ölüme hükmettiği ruhu tutar, diğerini belli bir vakte kadar salıverir” mealindeki 39/ez-Zümer, 42. ayeti de bu yaklaşımı destekler mahiyettedir. Zira uyku halinde ruh bedenden ayrılıyorsa, kişinin ölmüş olması gerekir. Oysa durumun böyle olmadığı bedihidir. Öyleyse bu ayetten, bedenden ayrılanın ruh değil, “latif cisim” olduğu istidlal edilebilir diye düşünmek mümkün görünüyor. Zaten ed-Devvânî de “latif cisim”e “ıstılahta “ruh” dendiğinin altını çizmektedir.
Ne dersiniz, düşünmeye değer değil mi?…
Milli Gazete – 3 Mayıs 2003