Bugünden başlayarak birkaç yazı halinde, bir internet sitesinde Sünnet/Hadis konusunda ileri sürülen bazı iddiaları kısaca mercek altına alacağım. “Kur’an İslamı” sloganının bizi nereye çağırdığı meselesi, dinî, siyasî, kültürel nokta-i nazardan ciddi analizler gerektiriyor olmakla birlikte, burada meselenin sadece ilmî veçhesi üzerinde duracağım.
Konuyla ilgili olarak elektronik posta adresime iletilen mesajlardan, sitede ileri sürülen görüşlerin, –İslam Modernizmi‘nin yabancısı olmadığımız argümanlarından beslenmekle birlikte– insanımızın bir kesimi üzerinde ciddi etkiler bıraktığı anlaşılıyor. Ancak birlikte göreceğimiz gibi, söz konusu iddiaların –ilmî bir temele sahip olmak şöyle dursun– son derece acemice kurgulandığı ve ciddiyetten uzak olduğu dikkat çekiyor.
İleri sürülen hususların büyük ölçüde Ebû Reyye‘nin “Advâ’ ale’s-Sünneti’l-Muhammediyye“sinin, dilimize “Muhammedî Sünnetin Aydınlatılması” adıyla yapılan çevirisi tarzındaki birkaç kitaptan “kes-yapıştır” yöntemiyle ortaya konduğu bir yazıdan bundan başkası da beklenemezdi doğrusu…Maksada geçmeden önce –izninizle–, bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olanlara da bir çift laf etmek isterim: Allah’ın dininin, birkaç kitap okuyarak ya da birkaç internet sitesinde gezinerek “tayin edilebilecek” kadar basite indirgenmesi anlaşılabilir bir husus değil. Ahiretiniz hakkında nasıl bu kadar kolay karar verebiliyorsunuz?
Kendinizi, “Bir kitap okudum, dünyam değişti” diyebilecek seviyesizlikte görüyorsanız, bunun, en başta kendinize hakaret anlamına geldiğini bilmelisiniz! Bir kitap okuyarak yahut bir internet sitesini ziyaret ederek dünyasını değiştiren insan, müslümanın sahip olması gereken basiret, firaset ve fetanetten yoksun insandır! Biraz ciddiyet lütfen!..İşte insanımızın “kafasını bulandıran” siteden birkaç “inci”:
“Hadisleri incelemeye Peygamberimiz’in dönemine giderek ve sonra yavaş yavaş kendi dönemimize gelerek başlayalım. Peygamberimiz’in hadis yazımına izin vermediğini, kendi sözlerinin yazımını yasakladığını hadisçiler bile kabul etmektedir. En doğru kabul edilen iki hadis kitabından biri olan Müslim’de ve Hanbeli mezhebinin kurucusu İbni Hanbel’in Müsned’inde şu hadisi rivayet ederek Peygamber’in kendi sözlerinin yazımını yasakladığını kabul ederler. “Benden Kuran dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa imha etsin.” (Müslim, Sahihi Müslim Kitabı Zühd, Hanbel, Müsned 3/12, 21, 33)
Darimi’deki hadis ise şöyledir: “Sahabe Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istediler. Ancak onlara izin verilmedi.”(Darimi, esSünen) El Hatib’teki hadis şöyledir: “Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve yazdığınız şey nedir? dedi. Senden işittiğimiz hadisler (sözler) dedik. Hz. Peygamber Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.” (El Hatib, Takyid, sayfa 33) Tirmizi’den de bunu öğrenebiliriz: “Allah elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.” (Tirmizi, esSünen, K. İlm, sayfa 11)…”
İleride göreceğimiz gibi, hadislerin uydurma olduğu tezini iddiasının temeline yerleştiren bu bakış açısının, hadislerin yazıya geçirilmesinin yasaklandığı iddiasında yine rivayetlerden hareket etmesi hayatî bir çelişkidir. Eğer hadisler hakkındaki temel görüşümüz, uydurma olabilecekleri/oldukları temelinde şekillenecekse, burada ne diye hadislere dayanalım?Öte yandan konuyla şu veya bu ölçüde ilgilenen herkes bilir ki, hadislerin yazıya geçirilmesi konusunda yasaklama bildiren rivayetler olduğu gibi, serbestiyet, hatta “teşvik” ifade eden rivayetler de vardır.
Reşid Rıda ve onun gibi düşünen birkaç kişi, birinci gruptakilerin ikinci gruptakileri nesh ettiği iddiasında ise de, Efendimiz (s.a.v)’in, Ebû Şâh isimli sahabînin talebi üzerine Veda Hutbesi‘nin yazılmasını emir buyurduğunu anlatan rivayet gibi birçok delil, yazım yasağının, konjonktürel bazı sebeplerle geçici bir süre için öngörüldüğünü ve bilahare kaldırıldığını ortaya koymaktadır. Hadis Usulü ve Hadis Tarihi ile ilgili eserlerde enine boyuna tartışılmış olan bu meselede sözü fazla uzatmaya gerek görmüyorum.Yukarıya aldığım satırların devamında, tam bir “hilebazlık” örneği sergilenerek, hadislerin yazıya geçirilmesi ila nihaye yasaklanmış, bunu serbest bırakan rivayetler hiç varit olmamış gibi davranıldığı ve özetle “Eğer hadisler dinin ikinci kaynağı ise yazımı niçin yasaklanmıştır?” dendiği görülüyor.
Oysa art niyetsiz bir yaklaşımın, karşıt rivayetleri okuyucunun gözünden gizlemeye çabalamaması ve bunları da dürüstçe gündeme getirip –gücü yetiyorsa– tartışması gerekirdi!Esasen hadislerin yazıya geçirilmesine Efendimiz (s.a.v) tarafından getirilmiş olan –geçici– yasaklama ile “hadislerin Din’deki konumu” arasında doğrudan ilişki kurmak da bir “el çabukluğu”dur. Zira iddia edildiği gibi hadisler Din’de bağlayıcı bir değere sahip olmasaydı, Efendimiz (s.a.v) hadislerin sadece yazımını değil, “rivayetini” ve bağlayıcı olarak kabul edilmesini de yasaklardı. Oysa Efendimiz (s.a.v)’den, hadislerin rivayet edilmesini ve Din’de ölçü olarak alınmasını yasaklayan herhangi bir söz/tavır rivayet edilmiş değildir.
Tam aksine, hadislerin başkalarına aktarılmasının Efendimiz (s.a.v) tarafından teşvik edildiğini gösteren birçok rivayet mevcuttur. Konuyla ilgili herhangi bir kitaptan kolayca tahkik edilebilecekleri için burada ilgili rivayetleri tek tek zikretmeyi gereksiz görüyorum.
Devam edecek.
Milli Gazete – 29 Ocak 2005