Başörtüsü

Ebubekir Sifil2005, Gazete Yazıları, Nisan 2005

Bir önceki yazıda zikrettiğim sorulardan ikincisi başörtüsü meselesinde yaşadığımız bir ikilemi dile getiriyordu: Eşinize bayan doktor arıyorsunuz. Kızlarımız başlarını açıp okumazsa bayan doktoru nereden bulacaksınız?

Ölüm ile sıtma arasında tercihe zorlanmak… Buna mecbur muyuz? Sorunun yanlış sorulmasına itiraz etmediğimiz takdirde evet.

Peki sorunun “doğrusu” ne?

Türkiye‘de başörtülü doktor bulmak, Tıp Fakültesi’ne giden kızlarımızın başlarını açmalarına mı bağlıdır? Bunun başkaca mümkünü yok mudur?

Bana kalırsa bu noktada başörtüsü gibi bir gündemi bulunan müslümanlar bir “samimiyet sınavı”ndan geçiyor.

Her şeyden önce yurt içinde kız öğrencilerin başörtülü olarak okullara gidebilmesi konusunda herkes elinden geleni, üstüne düşeni yapmış mıdır? Mahşer günü bu zulmün ortadan kaldırılması için ne yaptığımız sorulduğunda kendimizi kurtaracak bir cevabımız varsa diyeceğim yok.

Acaba bu kardeşlerimiz mesela –az sayıdaki benzerleri gibi– yurt dışında okuma imkânına kavuşturulamaz mıydı? Pek çoğunun bu kapıyı zorladığını, ancak teessür ve inkisarla yüz-geri olduğunu biliyoruz.

Türkiye‘de başörtüsü meselesi ile hangi seviyeden olursa olsun ilgili bulunanların kümülatif etki yapacak irade birlikteliği onlara bu kapıyı açmak için fazlasıyla yeterli olacaktı. Bu yolda hiç adım atılmadı. Bu imkân potansiyel olarak halen mevcut; ama problem tavsamaya terk edildiği için artık “görmüyor gibi” yapıyoruz.

Abdi İpekçi’de direnen “Başörtüsüne özgürlük yürüyüşçüleri“ne ne oldu? Başörtüsünü “teferruat” sayanlar nezdinde zaten birer “fitneci” idiler; iyi ki sesleri kesildi değil mi?!!

Okumak mı istiyorsun? Fitne çıkarmaya (!) lüzum yok; açarsın başını, paşa paşa gidersin okuluna!

Bu kadar basit, bu kadar ucuz ve bu kadar “pespaye”.

Her dayatmada bir adım gerilemek bize nereden mirastır? Bu tavrın sosyo-kültürel genetiğini nerede aramalıyız?

“Osmanlı’da muhalefet anlayışı gelişmemiştir” diyenler haklıysa Mustafa Sabri Efendi, Muhammed Zahid el-Kevserî, Bediüzzaman Said Nursi, Ömer Ziyaeddin Dağıstanî, Ahıskalı Ali Haydar Efendi, Abdülhakîm Arvasî, Ermenekli Mustafa Safvet Efendi, Süleyman Hilmi Tunahan, Ömer Nasuhi Bilmen… ve benzeri “muhalif”leri “hıyanet”le mi suçlamalı?…

Başörtüsü bir izzet meselesidir ve izzet, özgürlük dilenerek kazanılan bir şey değildir. Dilenme mevkiinde izzetten söz edilmesi abestir

Faiz meselesi

Bir önceki yazıda yer alan üçüncü soru iç içe iki soru ihtiva ettiği için birbirinden ayrı değerlendirilmesi gerekir:

  1. Günümüzde enflasyon oranındaki banka faizlerinin helal olduğu, dolayısıyla bankalardan kredi çekilebileceği söyleniyor.

Evet, bunu söyleyenler mevcut.

Meseleyi soğukkanlı bir şekilde değerlendirirsek, problemin “paranın alım gücü” merkezinde ele alınması gerektiğini, dolayısıyla miktar zahiren yüklese de alım gücü sabit olduğu sürece burada “gerçek faiz“den bahsedilemeyeceğini söylemek durumundayız.

Şu veya bu özel örnekte bu durum değişebilir, ama konuya bir de şöyle bakmakta yarar var: Birisinden Türk parası üzerinden borç aldınız. Altı ay sonra yine Türk parası üzerinden geri ödeme yaptığınızda borç veren zarara uğramış oluyor. Zira 6 ay önce verdiği birim miktar ile yapacağı alışverişi 6 ay sonra yapamıyor. Borç alan kişi 6 ay sonra yine Türk parası üzerinden bir miktar fazla ödeme yaptığında bunun adını “faiz” koyuyoruz.

Bu sakıncayı ortadan kaldırmak için borçlanma ilişkileri döviz veya altın üzerinden yapılıyor. Ama gerçekte, adını “faiz” koyduğumuz işlem yapılmış oluyor. Zira Türk parasına çevrildiğinde değişen bir şey olmuyor; borç alan kişi, geri öderken döviz bürosuna gidiyor, borç aldığı miktarı bozdurduğunda eline geçen Türk parasından daha fazlasını ödeyerek borç aldığı dövizi satın alıyor. Yani sonuçta yine aldığından bir miktar fazla ödemiş oluyor.

Bankadan kredi çekme meselesi ile bu söylediklerim arasında fark var. Çekilecek kredinin nerede kullanılacağı (gerçekten ihtiyaç olup olmadığı) önemli. Bir de faizsiz çalışan finans kurumlarının leasing sistemini tercih etmekte yarar var.

  1. Müslüman olmayan bir ülkede bankadan kredi çekilebilir mi?

Bahse konu ülkede faizsiz finans kurumu yoksa ve krediye de gerçekten ihtiyaç varsa oradan çekmekten başka bir yol yoktur.

Esasen bütün bu söylediklerim, Müslümanlar arasında behemehal bulunması gereken dayanışma ruhu, paylaşma hassasiyeti, karz-ı hasen fonları… bulunmadığı için birer “arıza” durumunu işaret ediyor.

Milli Gazete – 19 Nisan 2005