İsrail sivil ve savunmasız insanlara karşı gerçekleştirdiği o vahşi saldırıyı uluslararası sularda değil de Gazze/Filistin karasularında işleseydi haklı mı olacaktı? Ya da Saddam Hüseyin Kuveyt’e saldırdığında niçin dünya ayağı kalkar da, İsrail’in Filistin toprağına karşı yarım asrı aşkındır sürdürdüğü insanlık dışı işgal, katliam ve ambargo “normal” görülür?..
Bu ve benzeri soruları sormanın hiçbir anlamı olmadığını biliyorum. Çünkü artık sözün bittiği yerdeyiz. Uluslar arası sistem hakka-hukuka değil “güce” dayananların belirlemesinde olduğu için insanı insan yapan değer ve kavramların baş aşağı olması kimseyi şaşırtmıyor.
Oysa asıl tehlike tam da burada ve burası sağduyu ve vicdan sahiplerinin üzerinde bulunduğu bıçak sırtı! Bütün olup bitenler karşısında bütün insanî değerlerin uzağına düşme pahasına “üç maymunlar”ı oynamaya devam mı, insanı insan yapan değerler adına bu gidişe “dur” demek mi?
İHH bu noktada haklı olarak soruyor:
- İsrail hükümeti açık denizde uluslararası deniz hukuku kurallarını neden çiğnedi?
- İsrail neden sivil, silahsız masum insanlara saldırdı?
- Her tür öldürücü silahı taşıyan askerlerle dolu donanmayla içinde bebek ve 80 yaşın üstünde yaşlıların olduğu gemiye saldırma cüretini kendinde nasıl bulabiliyor?
- İsrail’in kendi karasularında bile yapamayacağı bu saldırıyla kalmayıp gemideki, herkesi kelepçeleyip, işkence edip hapishaneye alması nasıl açıklanabilir?
- İsrail Akdenizi, mesela Antalya’dan kalktı diye Türkiye karasularını veya dünyanın herhangi bir yerindeki karasularını ve açık denizi her an herkese saldırabileceği bir alan olarak mı görüyor? Bu saldırganlığa ve terörizme karşı dünyayı, masum insanları nasıl koruyacağız?
- Filo defalarca DUR ikazında bulundu. Saldırıyı duyan tüm insanlık DUR ikazında bulundu. Fakat İsrail durmadı. İsrail, kararlı bir şekilde gerçekleştirilen bu katliamın ve diğer tüm ihlallerin hesabını nasıl verecek?
- Tüm insanlığa karşı işlenmiş bu suçların tüm sorumlularının cezalandırılması nasıl sağlanacak?
Şurası kesin ki İsrail bu sefer fena yakalanmıştır. Dünya kamuoyu şu anda, daha önce hiç olmadığı kadar İsrail’in karşısındadır. İHH önderliğinde gerçekleştirilen “Filistin’e İnsanî Yardım” organizasyonu, kim ne derse desin, devletlerin, orduların ve diplomasinin yapamadığını yapmıştır. Bu girişimin anlamı sadece İsrail’in gerçek yüzünü dünyaya göstermekten ibaret değil. Bundan daha önemli bir nokta var: “Sivil direniş” olgusu, İsrail’in dünya çapında doğrudan veya dolaylı kontrol ettiği siyaset, ekonomi, medya, silah gücü… bütün yapay dengeleri aşarak İsrail’i ve Siyonist kumpası diz çöktürmüştür! Mavi Marmara’da bütün İslam alemi ve insanlık adına hayatını ortaya koyan 9 güzel insan şu anda görevlerini yapmış olmanın rahatlığı, ravh ve reyhan içre. Başta hayatî tehlikesi halen devam eden Uğur Süleyman Söylemez kardeşim olmak üzere sayıları 50’yi bulan yaralılara Yüce Allah’tan acil şifalar temenni ediyoruz. Onlar ve bu organizasyonda yer alan diğerleri onurun, erdemin, cesaretin ve insanlığın timsali oldular; insanlığa, unuttuğu bu kavramları yeniden hatırlattılar…
Filistin’e her seferinde daha kalabalık sivillerin eşlik ettiği gemilerle insani yardım gönderilmeye devam etmelidir. İran bu adımı atmıştır ve yalnız bırakılmamalıdır. Sonunda İsrail, ardına saklandığı zırhın kendisini “dokunulamaz” yapmaya yetmediğini anlayacak ve bu insanlık dışı ambargoyu kaldırmak zorunda kalacaktır. Ambargonun kalkması ise İsrail’in Filistin toprağı üzerinde inisiyatif kullanma ve dilediği gibi tasarrufta bulunma alışkanlığından vaz geçmek zorunda kalması anlamına gelecektir. İsrail bugüne kadar önünde böylesine “direnen” bir irade görmediği için bu kadar azmıştır ve artık duvara tosladığının farkındadır.
Milli Gazete – 19 Haziran 2010