Batılı dillerde “vicdan” kelimesinin karşılığının bulunmadığı malum. Bu kelimeyi karşılamak üzere kullanılan “conscience” kelimesinin daha çok “bilme” vurgusu taşıyan, dolayısıyla sanki daha bireysel ve seküler duran bir yapısı var. Belki bu kelimenin “vicdan”ın anlam alanındaki küçük bir bölgeye karşılık geldiğini söyleyebiliriz.
“Vicdan”; sorgulama, değerlendirme, acıma, merhamet etme, şefkat gösterme, uyarma, adil olma, cezalandırma, hakkaniyet gösterme, diğerkâmlık… gibi kelimelerin bir araya gelerek aynı anda oluşturdukları his, bilinç ve davranış tarzının kolektif adıdır. Tarif edilmese de çok iyi bildiğimiz bu tabir sadece bizim tarafımızdan hissedilir ve yerli yerinde kullanılır. Onun yerini dolduracak bir başka tabir de yoktur zaten…
Sözlüğünde “vicdan”a yer olmayan Batılı insanın hayatında da vicdana yer olmaması şaşırtıcı değildir. Bu sebeple dünyayı kana bulasa dahi ondan “vicdan sızlaması” gibi birşeyin sadır olmasını beklemek beyhudedir.
Silahlanmaya, savaşa, kozmetiğe, estetiğe, eğlenceye… para harcadıkça tüketme hissi kabaran batılı, bu sebeple yanıbaşındaki yetimin, mazlumun, kimsesizin sesini duymaz. Duyduğu oluyorsa, uzak ya da yakın menfaatinden, yani yine kendisini düşündüğündendir…
Bu bakımdan dünyadaki mazlum ve mağdurlarının sığınabileceği ve sığındığı bir tek adres vardır: Bizim vicdanımız.
İHH, kurulduğu 1995’ten bu yana insanlığın vicdanı olmanın ne anlama geldiğini fiilen gösteren çalışmaların altında imzası bulunan gerçek anlamda “yüz akı” bir organizasyon. Kuruluşunun üzerinden 20 yıl bile geçmemişken devletlerin yapamadığını yapmaya muvaffak oldu. Halen 135 ülkede fiilî çalışmalar yürütüyor.
Ne mi yapıyor İHH?
Çok kısaca savaşların ve tabii afetlerin açtığı yaraları sarmak ve fakirlikle mücadele.
Bir cümlede özetlemeye çalıştığım bu faaliyetler bütününün altında ne büyük fedakârlıkların yattığından, hangi kocaman yüreklerin nerelerde ne olmazları oldurduğundan –”vicdan”la “reklam” bir arada bulunmayacağı için– kitlelerin bütün boyutlarıyla haberdar olmaması normaldir. Birşeyi iyi biliyoruz: Bu faaliyetleri –sürekliliğini de aksatmadan– yürütmek parayla-pulla olacak iş değil; bu ancak “vicdan” işidir.
Burada İHH’nın faaliyetlerinden uzun uzadıya söz edecek değilim. Zaten buna bu köşenin sınırları yetersiz kalır. http://www.ihh.org.tr adresi her şeyi anlatıyor.
Ben burada İHH’nın yeni kampanyasına bir nebze değinmek istiyorum: 16-31 Mart Yetim Dayanışma Günleri.
2007 yılında hayata geçirilen Sponsor Aile Sistemi sayesinde bugüne kadar toplam 36 ülke ve bölgede 23.282 yetimin bakımını temin etmiş İHH. Dünya çapında halen 165 milyon yetim ve kimsesiz çocuk bulunduğu dikkate alındığında bu çalışmanın geliştirilmeye ne kadar muhtaç olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor. Sadece Irak’ta 5 milyon çocuğun yetim/kimsesiz kaldığını biliyoruz. Bunlara kim el uzatacak?
İHH, yetim çalışmalarını yürüttüğü 36 ülke ve bölge ile Türkiye’deki 31 vilayete bizzat kendi ekiplerini göndererek, geri kalan yerlerde ise partner kuruluşlar aracılığıyla yetim çalışmasını organize ediyor.
Buralara gitmek lazım. O insanların dünyasına girmek lazım. Bunu bizim yapmamız lazım. Oralara biz gitmezsek başkaları gidiyor ve oralarda başka başka işler yapıyor.
Geçen yıl Bosna’ya bir seyahat gerçekleştirmiştik. Orada bize mihmandarlık eden arkadaşların anlattığına göre Bosna savaşı sonrası yetim/kimsesiz kalan müslüman çocuklar Kızılhaç’ın insafına terk edilmiş bulunuyor. Bu şu anlama geliyor: Bosna savaşında can veren müslüman ana-babaların, şehitlerin çocukları Hristiyan olarak yetiştiriliyor!
Ne yazık ki bu sadece Bosna’ya özgü bir durum değil. Dünyanın neresine giderseniz gidin misyoner teşkilatları, organ mafyası, fuhuş mafyası iş başında. Onların pençesine düşense kahir ekseriyeti müslüman olan kimsesizler ve yetimler… Bu ne büyük bir ardır, ne büyük bir vebaldir!..
İHH’nın çalışmaları bir nebze olsun bize acımızı unutturuyor, teselli oluyor. Bu çalışmaların büyüyerek devam etmesi bir iman borcudur, vicdan borcudur…
Başta aziz hemşehrim Bülent Yıldırım olmak üzere bütün İHH çalışanlarını yüz akı faaliyetleri sebebiyle tebrik ediyor, muvaffakiyetlerinin devamını diliyorum.
Milli Gazete – 1 Mart 2012