Türkiye’nin “kürtaj” diye “öncelikli” bir meselesi var mıdır gerçekten?
Kadın-erkek ilişkilerinin, özellikle büyük şehirlerde alabildiğine zıvanadan çıktığı bir ortamda bu meseleyi konuşmak, itiraf edelim ki komik duruyor. Gençlerin karşı cinsle sınır tanımayan yakınlaşması, kadın ve kızların annelerine, ninelerine inat giyim-kuşam tarzı, sokakta ayak uçlarına bakarak yürümeye mecbur ediyor “iffet” diye bir meselesi olanları.
İnsanları gayrimeşru ilişkiye götüren, hatta “teşvik eden” yolların sonuna kadar açık olduğu bir toplumsal yapının kendisi bizatihi münker haline dönüşmüştür. Modern toplum anlayışının, “bireysel özgürlükler” adı altında fetişleştirilen münkeratı tartışmaya bile tahammülü yoktur. Hal böyle olunca aile, annelik, babalık… gibi değerler elbette yerini menfaatçi, bencil, ihtiraslarının kölesi olmuş bireylerin hastalıklı algılarına bırakacaktır. İnsanların kişisel zevklerinin/günah eğilimlerinin “bireysel özgürlükler” sloganı altında tabulaştırılması normal, hatta “gerekli” hale gelince, kadın ve erkek, annelik-babalık yerine behimi arzularının tatminini tercih edince, kendi yavrusunun canına kıymakta da elbette bir sakınca görmeyecektir.
Burada anormal olan, erkeğin ya da kadının kürtaj yaptırarak kendi yavrusunun katili olması değil, bu aşamaya son derece serbest bir şekilde gelebilmelerinin önünü açan anlayışın mutlaklaştırılmasıdır. Fıkıh bize “sedd-i zerayi’/feth-i zerayi’” diye birşeyden bahseder. İyiye/doğruya götüren yollar açılmalı, teşvik edilmeli; kötüye/yanlışa götüren yollarsa kapatılmalıdır.
Oysa modern hayat bunun tam tersini dayatıyor. İyiye/doğruya götüren yollar tıkanıyor, kötüye/yanlışa götüren yollar ardına kadar açılıp teşvik ediliyor.
Şurası şüphe götürmez bir gerçek: Günah/münker, bulaşıcı hastalık mikrobu gibidir. Bulunduğu yerde kendi haline bırakılması, yayılmasına göz yumulması demektir. Bu sebeple Efendimiz (s.a.v), bir münker gördüğümüzde hemen ona elimizle, buna gücümüz yetmezse dilimizle müdahale etmemizi emir buyurmuş, buna da gücümüz yetmezse, hiç olmazsa o münkeri onaylamadığımızı kalben deklare etmemizi, bunun da imanın en zayıf mertebesi olduğunu ihtar etmiştir.
Tarihî tecrübe ve kültür, bu mü’min tavrını kurumsallaştırmış ve “ihtisap” müessesesine hayat vermiştir. Böylece münkere fiilî müdahalenin bireylerin değil kamu otoritesinin yetkisinde olduğu ortaya konulmuştur.
Dolayısıyla kürtajı tartışmadan önce “sedd-i zerayi’” ilkesi gereği önce insanları kürtaja götüren yolları tartışmalı, bu yolların tıkanması için alınması gereken tedbirler konuşulmalı, tartışılmalıdır.
5 Haziran 2012 – Milli Gazete