İbn Hazm ismi anıldığında zihnimizde ilk anda genellikle iki husus canlanır: İlki Zahiriyye‘dir. Kurucusu Dâvûd b. Ali olduğu halde, bu mezhebe katkıları sebebiyle İbn Hazm, onu çok aşan bir şöhrete ulaşmış, “Zâhiriyye” denince akla ilk gelen isim olmuştur. İkincisi ise onun “sivri dili”dir. Pek çok büyük imamı cerh etmesi, Fıkhî ihtilaflar sahasında bile keskin bir tavır takınışı gibi sebeplerle, kalemi, Haccac‘ın kılıcıyla birlikte anılmıştır. Ne var ki İbn Hazm‘ın mahareti Hadis ve Fıkıh sahalarıyla sınırlı değildir. Dinler … Devamını Oku
Rûhu’l-Beyân Tefsiri
Her ilim dalında kendisinden sonra gelenlere iz açıp yol gösteren, rehberlik ve kaynaklık eden çalışmalar vardır. Konuyu Tefsir sahasına inhisar ettirerek örneklendirecek olursak, ez-Zemahşerî‘nin el-Keşşâf‘ı, Fahruddîn er-Râzî‘nin Mefâtihu’l-Gayb‘ı ve Ebû Hayyân‘ın el-Bahru’l-Muhît‘inin dirayet tefsirleri, et-Taberî‘nin Câmi’u’l-Beyân‘ı ve İbn Kesîr‘in Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm‘inin rivayet tefsirleri üzerindeki etkisi malum ve müsellemdir. İşarî/Tasavvufî tefsirler arasında da –mütekaddimuna ait eserleri hariç tutarak söylersek– İsmail Hakkı Bursevî‘nin Rûhu’l-Beyân‘ı böyle bir özelliğe sahiptir. Kendisinden sonra kaleme alınmış birçok eserde Rûhu’l-Beyân‘ın izi ve etkisi vardır. asır … Devamını Oku
Diyalog Faslında Kitab-ı Mukaddes Eleştirisi (İzhâru’l-Hakk Çevirisi)
“Okuyucu Soruları” serisini geçen yıl biraz geç başlatmıştık; zorunlu olarak 2006’ya sarktı. Şu anda cevaplandırılmayı bekleyen sorular, daha fazlasını cevaplandırmaya zaman bırakmayacak nicelik ve nitelikte olduğundan, artık bu köşede cevaplandırılmak üzere –bu sene için– soru alamayacağımı belirtmek istiyorum. Zira böyle giderse bütün bir yılı sorulara cevap vererek geçirmem gerekecek. Bu durum bu köşenin karakter değiştirmesi anlamına gelir ki, sanırım bunu sizler de istemezsiniz… Bu mülahazalarla “Okuyucu Soruları” serisine kısa bir ara verip, en azından masamın üzerinde … Devamını Oku
Buda Peygamber mi?
Soru: “Buda Hz. Davud as. Olabilir mi? İncir hikayesindeki benzerlikten Abdullah Aymaz bey Zamanda bahsetmişti.” Cevap: Soruda belirtilen yazıda (Zaman, 18.7.2005) Hz. Davud (a.s)’ın değil, Hz. Zülkifl (a.s)’ın adı geçmektedir. Doğrusu da budur. Dolayısıyla soruda bir zühul bulunduğu açıktır. Bahsi geçen yazıda kullanılan ifadelerin, meseleyi sadece bir “ihtimal” seviyesinde tutmaya özen gösteren kelimelerden seçilerek oluşturulduğu dikkat çekmektedir. Bahsi geçen yazıda zikredilmese de, bu meseleyi orada geçtiği şekliyle daha önce gündeme Muhammed Hamidullah hoca getirmiştir.[1]İslam Peygamberi, I, 649. Mesele, … Devamını Oku
Nirvana-2
“Fena fillah”, Tasavvufî bir kavram olarak “Allah’ta fani olmak” demektir. Bunun anlamı, kulun süflî özelliklerden arınması, kötü sıfatlarının yerini iyi sıfatların aldığı bir seviyeye yükselmesi, Allah Teala’nın varlığı karşısında kendi varlığını görmemesidir. Allah Teala’nın emir ve nehiylerine titizlikle riayet etmenin ötesinde, kul, “kul” olmanın şuuruyla benliğini kulluğa adar. Farz, vacip gibi temel görevleri yanında nafile ibadetlerle ve bunun getirdiği ruhî olgunlukla manevi basamakları birer birer tırmanır. Sonunda öyle bir seviyeye ulaşır ki, düşündüğü hak, baktığı hak, konuştuğu … Devamını Oku
Nirvana-1
Soru “Budizmdeki nirvana adı konulmamış bir fenafillah olabilir mi? Yani nirvanadakiler adını koymadan, Allah’ın ismini ve zatını üst bilinç düzeyinde teşhis etmeden fena makamına ulaşmış olamazlar mı? Cevabınız hayırsa uzak doğu öğretilerindeki bu tarz arınma, huzur olaylarını nasıl açıklıyorsunuz? Kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle tatmin olmazlar mı?” Cevap “Nirvana” ile Tasavvuf’ta bir makam olan “fena fillah” arasında ancak sathî bir nazarla bakıldığında benzerlik bulunduğu söylenebilir. İşin özüne inildiğinde bu iki kavramın birbirinden hayli farklı iki durumu anlattığı görülür. … Devamını Oku
Zuhr-i Ahir-3
Cuma namazının farz ve İslam’ın önemli şiarlarından biri olduğunu gösteren delillere nazaran, Cumanın sıhhatinin şartlarının tesbitinde dayanılan delillerin zannî olduğunu bir önceki yazıda vurgulamıştım. Taklid ehli olan bizlere düşen şudur: Madem ki sıhhat şartlarının tesbitinde dayanılan deliller zannîdir ve Müçtehid İmamlar arasında tartışmalıdır, öyleyse zannî için kat’îyi terk etmemelidir. Sorumluluktan çıkmış ve farzı yerine getirmiş olmak için Müçtehid İmamlar’dan birinin “kılınır” dediği her yerde Cuma namazını kılmalı, orada Cuma namazı kılınmaz diyen imamın kavlinin gereğiyle de amel … Devamını Oku
Uhrevî cezanın dereceleri
Soru: Ahiretteki cezaları bakımından ateistler, deistler ve agnostikler bir midir? Bir ömür takvalı bir hayat yaşayıp son anda kafir olarak ölenle hayatı boyunca küfür içinde yaşayan insanın ahiretteki cezası bir midir? Sonradan dinden çıkanların dindar olarak yaşadıkları dönemdeki hasenatlarının karşılığı ahirette verilecek mi? Cevap: Cehennemliklerin cehennemde görecekleri azabın derecesi, dünyadayken yaşadıkları hayatın mahiyeti ile doğrudan ilişkilidir. Bu husus Kur’an’da şöyle dile getirilmiştir: “İşlediklerine karşılık her birinin dereceleri vardır. Rabbin, onların işlediklerinden habersiz değildir.”[1]6/el-En’âm, 132. Bir diğer ayette de … Devamını Oku
A’raf ve A’raftakiler
Soru: Araf cennet ile cehennem arasında üçüncü bir yer midir? İslamın tebliğ edilmediği gayrimüslimler, vesvese ve şüphelerden dolayı imanları tam olmayanlar ya da agnostikler arafta mı olacaklar? Araf kimler içindir ve orada ceza ya da mükafat olmayacağına göre nasıl bir muamele olacak? Cevap: Kur’an’ın 7. suresine adını vermiş olan “A’raf,”ın Cennet ile Cehennem arasında bulunan yüksekçe bir sur (engel) ismi olduğunu söyleyebiliriz. Zira tekili olar “urf” kelimesi, “sur, dağ ve tepenin en yüksek kısmı” gibi anlamlara gelmektedir. … Devamını Oku
Esma-i Hüsna Tesbitlerindeki Farklılıklar
Soru: Allah’ın ez-Zekiy diye bir ismi var mıdır? Allah’ın 99 ismi olduğu söyleniyor, ama birçok kitapta diğerlerinde olmayan farklı isimlere rastlanıyor? Cevap: Allah Teala’nın Esma-i Hüsna’sının kaç adet ve hangileri olduğu konusu nassen tayin edilmediği için ilgili çalışmalarda farklı isimlere ve rakamlara rastlanması normaldir. Kısa bir süre önce bu konuyla ilgili olarak bu köşede okuduğunuz iki yazıda da (11-12 Aralık 2005) belirtildiği gibi genellikle bugün Esma-i Hüsna konusundaki eserlerde et-Tirmizî tarafından nakledilen varyant esas alınmaktadır. Oysa bu … Devamını Oku