İbnu’l-Kayyım, “Ahkâmu Ehli’z-Zimme“de konuyla ilgili olarak 9 görüş zikreder ki, bunlardan ilk 5’inin ortak yanını, kadının tek taraflı olarak İslam‘a girmesi halinde nikâh bağının sona ereceği hükmü oluşturmaktadır. 6. görüş, kadının din değiştirmesi halinde evlilik bağının bitmeyeceği, ısrarla erkeğin de Müslüman olmasını beklemesi tarzındadır. (İbnu’l-Kayyım ve hocası İbn Teymiyye bu görüşü benimsemiştir.) 7. görüş, kadın oturduğu memleketi/şehri terk etmediği sürece evlilik bağının devam edeceği şeklindedir. Eşlerin arasını resmî yetkili bir merci ayırmadıkça bu evliliğin devam edeceğini söyleyenlerin … Devamını Oku
Gayrimüslim Erkekle Nikâh-2
Kur’an‘ın “müşriklerle” evliliği yasaklayan ayetinin (2/el-Bakara, 221) Ehl-i Kitab‘ı da kapsamına aldığını belirten ve muhalif görüştekilere oranla çoğunluğu teşkil eden ulema (bkz. “Mefâtîhu’l-Ğayb“, VI, 56), elbette ne söylediğinin farkındadır. Belirttiğim yerde er-Râzî‘nin beş vecihten isbat ettiği “Ehl-i Kitap–şirk ilişkisi“, ilgili ayetin onları da kapsamına aldığını ortaya koymaktadır. Elmalılı merhumun da belirttiği gibi (II, 773) bilahare 5/el-Mâide, 5 ayetiyle Ehl-i Kitab‘ın kadınları bu hükümden istisna; el-Bakara ayetinin bildirdiği diğer hükümler ise muhkem olarak ibka edilmiştir. Bu noktada el-Mâide … Devamını Oku
Gayrimüslim Erkekle Nikâh-1
Yurtdışından son zamanlarda aldığım mesajlar içinde Müslüman bayanların gayrimüslim erkeklerle evlenmesi ile ilgili sorularda dikkat çekici bir yoğunluk var. Hemen hepsinin ortak yanı da, Müslüman kadın ile gayrimüslim erkeğin, nikâh aşamasına gelmiş beraberliklerinin belli bir geçmişe sahip olması. Yani “siz nikâhlanmalarını onaylasanız da onaylamasanız da onlar zaten hayatlarını birleştirmeye karar vermiş durumdalar” gibi “de facto” bir durum söz konusu… Değişen şartlar, kadınla erkek arasındaki ilişkinin kendine mahsus dengeleri, ataerkil ailenin yerini demokratik aile modeline bırakmış olması, kanunların … Devamını Oku
Yeni Papa ve Diyalog
Katolik dünyasının yeni “ruhanî” liderliğine seçilişi münasebetiyle yazdığım yazıda, muhafazakâr kişiliğiyle tanınan yeni Papa XVI. Benedict‘in Dinlerarası diyalog sürecini kesintiye uğratacak politikalar izleyeceğini söyleyenlerin acelecilik ettiğini, diyalog konusunda onun da selefi gibi hareket edeceğini beklemenin daha akıllıca olduğunu vurgulamıştım. İşte o yazıdan bazı pasajlar: “2000 yılında yayımlanan “Dominus Jesus” belgesi, sadece İslam hakkında değil, diğer dinler ve hatta “tam Hristiyan” kabul edilmeyen Protestanlar hakkında dışlayıcı bir tavrı öne çıkarıyordu ve bu belgenin arkasındaki isim Ratzinger‘den başkası değildi. … Devamını Oku
“Satmak” İçin Değil, “Yaşamak” İçin
Bugüne kadar bu köşenin izleyenlerinin, İslamî ilimlerin hemen her dalıyla ilgili sorularına muhatap oldum. Verdiğim cevapların şahsıma ait birer “fetva” olarak değerlendirilmemesi gerektiğini de sık sık vurgulamaya çalıştım. İnsanımızın Din‘i yaşama konusundaki hassasiyetinin bir göstergesi olan o soruları cevaplandırırken ben de azami ölçüde istifade ediyor, kendimi yenileme fırsatı buluyorum. Bununla birlikte zaman zaman sizinle de paylaştığım bir hissiyatımı –mübarek Üç aylar vesilesi ile– bir kere daha dillendirmek istiyorum: “Öğrenme”nin ve “bilgi sahibi olma”nın Müslüman için bir “görev” … Devamını Oku
Ya Nerede Yazacaktım?
Bu köşeyi düzenli olarak izleyenlerden zaman zaman “Niçin Milli Gazete‘de yazıyorsunuz?” türünden “yanlış” sorular alıyorum. Bu, ister gerçekten sadece merak, isterse bir temenni ifadesi olsun, kasdını aşan bir etki bırakıyor üzerimde. Şu sebepten: Eğer okunmaya değer şeyler yazıyorsam ve birileri onları sırf Milli Gazete‘de yer aldığı gerekçesiyle okumuyorsa, kayıp benim değil, onlarındır. İşin bir de şu boyutu var: Bu ülkede gazete, kim ne derse desin ancak ikinci planda “okumak” için alınır. İlk planda ise o gazete üzerinden … Devamını Oku
“Hakikatler Arası Diyalog”-3
Dinlerarası diyalog faaliyetlerinin vazgeçilmezliğini savunanlar, –daha önce de zikrettiğim gibi– dünya barışının tesisi, insan haklarına riayet, ekolojik tahribatın önlenmesi vb. hususları öne çıkarıyor ve bütün bu hususların dinler tarafından aynı/benzer tepkilerle karşılandığının altını çiziyor. Acaba aynı hassasiyetleri paylaşan mesela çevreciler, bir kısım ateistler ve komünistler, hippiler vs. ile niçin diyalog kurulmuyor? “Hılfu’l-Fudul” (“Erdemliler İttifakı” diyorlar) müşriklerin oluşturduğu bir yapı değil miydi ve Efendimiz (s.a.v) bu durumu bile bile oraya iştirak etmemiş miydi? Sanıyorum burada dinler arasında temel … Devamını Oku
“Hakikatler Arası Diyalog”-2
Hz. Peygamber (s.a.v), Yahudi ve Hristiyanlar‘ı “hak ve hakikate inananlar” olarak mı, yoksa tebliğe muhatap/muhtaç kitleler olarak mı görmüştür? Bu sorunun cevabı, Ehl-i Kitap ile ilgili Kur’an ayetlerinin nasıl anlaşılması gerektiği sorusunun da cevabını oluşturacağı için önemlidir. Hemen işin başında Ehl-i Kitap içinde –azınlık da olsa– “inanan” bir topluluk bulunduğunu belirten ayetlerin (3/Âl-i İmrân, 110, 99; 28/el-Kasas, 52-5) nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde bir miktar durmak gerekiyor. Allahu a’lem kaydıyla söyleyelim, bu ayetlerde anlatılanlar, Ehl-i Kitap kitle arasında … Devamını Oku
“Hakikatler Arası Diyalog”
Modern bir durum olarak bize kendisini dayatan “diyalog” vakıası, zemin teşkil ettiği birçok oluşum dolayısıyla –hiç şüpheniz olmasın– daha uzun zaman kendisinden söz ettirecek. Diyalog faaliyetlerini yürütenler, sürece katılışlarının gerekçesini açıklarken özetle şu hususların altını çiziyor: Dünyanın yaşadığı yeni durum, yani küreselleşme, problemlerin de küreselleşmesini getirdi. Küresel problemler insanlığın tamamını tehdit etmekte, dolayısıyla mümkün en geniş katılımlı çözüm arayışlarını zorunlu kılmaktadır. Gerisini biliyorsunuz: Terör, savaş, uyuşturucu kullanımı, ahlakî çöküntü, insan hakları ihlalleri… vs. Buraya kadar anlaşılmayan bir … Devamını Oku
Akidenin Muhafazası ve Diyalog
Muvahhid İsevîliğin Hristiyanlığa dönüştürülmesi sürecini açıklamak üzere geliştirilen bir izah tarzı var: “Eski Ahit“te (Mezmurlar, 2/7; II. Samuel, 7/14) kullanılan bir tabir olarak “Tanrı oğlu“, “Tanrı’nın seçkini” anlamındadır. Yani Allah Teala‘ya –haşa– “babalık”, herhangi bir mahluka da O’nun “oğulluğu” ünvanının verilmesi Yahudiler‘in yabancısı olduğu bir durum değildi; hatta bizzat onlar tarafından başvurulan bir anlatım biçimiydi. Bu tabir İnciller‘de (özellikle “Sinoptikler” denen ve Matta, Markos ve Luka‘ya izafe edilen İnciller‘de) de görülür ve aynı anlamdadır. Hatta sadece Hz. … Devamını Oku
- Page 1 of 2
- 1
- 2