Soru: “Dünya öküz ile balığın üzerindedir, manasında olan hadisin kaynağını biliyor musunuz? Bu hadis sahih midir, müteşabihattan mıdır? Hadiste ne anlatılmak istenmiştir, izah edebilir misiniz? Cevap: Halk arasında tek rivayet olarak bilinmekle birlikte, araştırabildiğim kadarıyla dünyanın, bir öküzün ve diğeri balığın sırtında olduğunu ifade eden iki ayrı rivayet mevcuttur. Bunlardan ilkini İbnu’l-Kayyım (“el-Menâru’l-Münîf“, 78) ve Ali el-Karî (“el-Esrâru’l-Merfû’a“, 430) zikretmiştir. Uydurma olduğu açıktır. İkincisi ise İmam Ahmed‘in “Kitâbu’l-İlel ve Maü’rifeti’r-Ricâl“inde , İbn Hibbân‘ın “Kitâbu’l-Mecrûhîn“inde ve zayıf/illetli rivayetlerin … Devamını Oku
Muhtelif Meseleler – 14
Soru: “Sübutu ve delaleti kati, sübutu ve delaleti zanni, sübutu zanni-delaleti kati, sübutu kati delaleti zanni ne demektir, örnek verir misiniz? Cevap: Naklî delillerin durumu hakkında kullanılan bu tabirler, delilin sabit ve delaletinin açık olup olmadığını anlatır. Soruda zikredilen sıraya göre izah edecek olursak; Sübutu ve delaleti kat’î: Delilin mevcudiyetinin sabit ve delaletinin herhangi bir yoruma mahal bırakmayacak kadar açık ve kesin olduğunu anlatır. Usul-i Fıkıh‘ta “muhkem” tabir edilen Kur’an ayetleri buna en güzel örnektir. Sübutu ve … Devamını Oku
Hadislerin Mana İle Rivayeti – 2
Soruda adı geçtiği ve bir makalesine atıfta bulunulduğu için kendisiyle irtibata geçmem üzerine buraya alamayacağım kadar uzun bir yazıyla bu bahse katkısını esirgemeyen değerli kardeşim Arş. Gör. A. Tahir Dayhan kısaca şöyle diyor: “Mana ile rivayeti tecviz eden rivayetlerden birisi uydurma, diğeri ise “çok zayıf” görünüyor. (Soruda zikri geçen makalenin 32. numaralı dipnotunda geçen) ifademden kasıt, bu rivayetlerin “teknik olarak” ihticaca elverişli olmadıklarını belirtmektir…” es-Sehâvî’nin, Muhammed Ebû Şehbe merhum tarafından yer verilen ifadesinde ise gerçekten bir problem … Devamını Oku
Hadislerin Mana İle Rivayeti-1
Bir önceki yazıda yer verdiğim iki maddelik okuyucu sorusunun –önemine binaen– ikinci maddesinin cevabı ile başlayalım: Hatırlanacağı gibi okuyucum, mana ile rivayetin caiz olduğunu ifade eden rivayetlerin sahih olup olmadığını soruyordu. Soruda el-Cûzekânî ve İbnu’l-Cevzî‘nin, konuyla ilgili iki rivayeti –ki merfu hadis olarak nakledilen başka rivayetler de mevcuttur– uydurma olduğunu söylediği nakledilmişti. İbnu’l-Cevzî‘nin el-Mevdû’âtu’l-Kübrâ‘sında ve el-İlelu’l-Mütenâhiye‘sinde bu rivayeti bulamadım. Dolayısıyla İbnu’l-Cevzî‘nin, mana ile rivayete müsaade edildiğini bildiren hadisi hangi gerekçeyle uydurma saydığını bilmiyorum. (Aşağıda İbn Hacer‘den konuyla … Devamını Oku
Tevessül Meselesinde Doğru Tavır – 4
Tevessül meselesinde birkaç gündür bu köşede okuduğunuz yazılara e-posta adresime gönderilen itirazlara değinerek bu bahsi bitireceğim. Bir kısım okuyucular, Hz. Peygamber (s.a.v)’in, insanların kendisiyle tevessülde bulunmasını istediğine veya bulunabileceğine dair herhangi bir beyanı bulunmadığını söylüyor. Önceki yazılarda sadece işaret edip geçtiğim bir kısım rivayetler bunun doğru olmadığını söylüyor. Kasdettiğim, ilk olarak Hz. Ömer (r.a)’in, Hz. Abbas (r.a) ile tevessülde bulunurken kullandığı bir ifadedir ki, şöyledir: “Allah’ım! Biz daha önce sana Hz. Peygamber (s.a.v) ile tevessülde bulunurduk ve … Devamını Oku
Tevessül Meselesinde Doğru Tavır – 3
Cesareti ve savaş sanatındaki dehası ile ünlü sahabî Hâlid b. el-Velîd (r.a), Yermuk savaşı günü takkesini kaybetmişti. Askerlere onu aramalarını emretti. Uzun aramalardan sonra takke bulundu. Bu oldukça eskimiş takkeyi ısrarla aratmasını yadırgayarak sebebini soranlara şöyle karşılık verdi: “Hz. Peygamber (s.a.v) umre yapmış ve başını tıraş ettirmişti. Etrafında bulunanlar, O’nun saçının yanlardan kesilen uçlarını almak için atıldılar. Bense atik davranarak O’nun alnının perçeminden kesilen kısmı aldım ve onu bu takkemin içine koydum. Bu saç yanımdayken girdiğim her … Devamını Oku
Tevessül Meselesinde Doğru Tavır – 2
Eğer “tevessül“ü “sebeplere sarılma”nın bir çeşidi olarak görürsek –ki aslında ona bundan başka bir anlam yüklemek doğru değildir– meselenin o kadar büyütülecek bir yanı olmadığı anlaşılacaktır. Savaşırken düşmanı öldürmek için silah kullanmak, aslında fiilen silah ve mermiyle tevessülden başka bir şey değildir. Gerçekte öldüren Allah Teala olduğu halde, hatta “(O gün) onları siz öldürmediniz; fakat onları Allah öldürdü. (Ey Resulüm! Düşmana ok) attığın zaman sen atmadın; fakat Allah attı” mealindeki 8/el-Enfâl, 17 ayetinde düşmanı öldüren şeyi atanın … Devamını Oku
Tevessül Meselesinde Doğru Tavır – 1
Bazı okuyuculara “zait” gibi görünse de, öncelikle bir noktayı vurgulamak istiyorum: Ehl-i Sünnet itikadı, onu paylaşanlar için üzerinde hareket edilmesi gereken en gerekli, belirgin ve işlevsel zemindir. (Bunu söylerken bazı okuyucuların aklından, “Burada “Ehl-i Sünnet” yerine “İslam” denmesi gerekmez miydi?” sorusunun geçtiğini hissedebiliyorum. Ama gerek İslam‘da fırkalaşma hareketlerinin boy gösterdiği ilk dönemler, gerekse günümüz ortamı, “birden fazla İslam” anlayışının bulunabileceği yorumuna gerekçe teşkil eden oluşumları işaret etmektedir. Ehl-i Sünnet ise, Sahabe‘nin Efendimiz (s.a.v)’den ahz ederek özümsediği “hedy“i … Devamını Oku
Tevessül/İstimdat Meselesinde Bazı İtirazlar
Salı günkü “Evliyadan İstimdat” başlıklı yazım üzerine iki okuyucudan e-posta iletisi aldım. Niyetim “Okuyucu Soruları” serisini “seri” olarak bitirmekti. Ancak bu meselenin nezaketi, üzerinde biraz durmamızı gerektiriyor. Bugün bu iletileri zikredecek, Cumartesi gününden itibaren de inşaallah cevap vereceğim. Birinci ileti: “Evliyadan istimdat isimli yazınızı üzüntü ile okudum. Okurunuzun sorusu aynen (…) şeklindedir. (Mesajın burasında Salı günü zikrettiğim okuyucu sorusunun metni zikredilmiş.) “Okurun aktardığı kıssada örneği verilen bir istane, istimdat, tevessül her neyse şirk değil de nedir? Siz … Devamını Oku
Evliyadan İstimdat
Soru: “Ebul Hasan-ı Harkani hazretleri, sefere çıkan talebelerine, “Sıkıştığınız zaman benden yardım isteyin” buyurur. Eşkıya talebeleri yakalar. Allahü Teâlâ’ya duâ ederlerse de, kurtulamazlar. Bir talebe “Ya Ebel Hasan imdat” der. O talebeyi eşkıya göremez. Diğerlerinin nesi varsa alırlar. Seferden dönünce hocalarına, “Biz Allah’tan yardım istedik, kurtulamadık. Fakat şu arkadaş, sizden yardım isteyince kurtuldu. Bunun hikmeti nedir?” derler. O da “Allahü Teâlâ günahkârların duâsını kabul etmez. Bu talebe, benden yardım isteyince, onun duâsını Allahü Teâlâ bana duyurdu. Ben … Devamını Oku
- Page 1 of 2
- 1
- 2