Batı merkezli dünya Modernizm sonrası (postmodernist) dönemi yaşarken İslam dünyasında bu “yeni” sürecin neye tekabül ettiğini sormak herhalde “abesle iştigal” olacak. Zira bizde henüz Modernleşme süreci tamamlanabilmiş değil. Bunu elbette İslamî ilimler merkezli olarak söylüyorum. “İslam’ın mani-i terakki olmadığı” tezinden “bilginin İslamîleştirilmesi” çabalarına gelene kadar modern duruma bakışımızda çok fazla bir değişiklik olmadığı ve İslamî modernleşme serüveninin kendisini henüz “dikkate alınır” tarzda gerçekleştiremediği ortada iken, çağdaşçılarımızdan postmodern döneme ilişkin herhangi bir çaba beklemek beyhude… Bir zaman teknolojik … Devamını Oku
Tevakkuf
“Her şeyi bilen” tiplerin sayısının –gördükleri rağbetle orantılı biçimde– gün geçtikçe arttığı bir zaman diliminde “tevakkuf”tan söz etmenin ne kadar “aykırı” kaçtığının farkındayım. Ne de olsa “bilgi çağı”nda yaşıyoruz değil mi?! Bunu bile bile, yaşadığımız çağın “bilgi çağı” olması dolayısıyla bilgisizliğin her türünün “kötü” kabul edilmesi gerektiğini telkin eden yaklaşım konusunda tevakkuf etmenizi önereceğim. Eğer “Müslümanca düşünmek” diye bir şeyden söz etmek doğruysa, bunun ilk şartının, yerinde ve zamanında “tevakkuf”u işletmek olduğunu biliyorum çünkü… Hakkında “yeterli” bilgiye … Devamını Oku
Ed-Devvânî’nin Ruh Hakkındaki Görüşü
Felsefî Tasavvuf’un önemli isimlerinden Celâluddîn ed-Devvânî’yi (908/1502), Şerhu’l-Akâidi’l-Adudiyye isimli eseri ile tanırız. Bugün onun, M. Zâhid el-Kevserî merhumun takdim ve ta’likatıyla neşredilen Hakîkatu’l-İnsân ve’r-Rûhu’l-Cevvâl fi’l-Avâlim adlı küçük risalesinde “ruh” hakkında ortaya koyduğu yaklaşımını paylaşmak istiyorum sizinle. Yaygın kanaat, insanın ruh ve beden ikilisinden mürekkep olduğu tarzındadır. ed-Devvânî ise, peygamberlerin mucizelerini ve evliyanın kerametini muarızlara aklî bir yaklaşımla ispat maksadıyla 5 yıllık yorucu bir mesai sonunda kaleme aldığını söylediği mezkûr risalede (ki naşirin önsözü, el-Kevserî’nin takdim ve ta’likatıyla … Devamını Oku
İnsan, Özgürlük ve Mükellefiyet
Modernitenin meydan okumaları karşısında Müslümanlar’ın “İslam mani-i terakki değildir” türünden, çaresizlik içinde ve alelacele kotarılmış savunmacı söylemlerinden biri olarak dikkat çeken “Gerçek özgürlük Allah’a kulluktadır” önermesi, sizi bilmem ama bana oldum olası saçma gelmiştir. Bu cümleyi telaffuz edenler, ya ne söylediğini bilmeyen veya “özgürlük” ve “kulluk” kavramlarının içini boşaltmak suretiyle kaş yapayım derken göz çıkaran kimse olarak nitelendirilmeyi hak etmişlerdir. Zira bu iki kavram, barışması asla mümkün olmayan iki temel tercihi kristalize ediyor. Kur’an’ın tabiriyle insan, hakikat … Devamını Oku
Okumak
23 Nisan tatilini fırsat bilerek ve arkasına da iki gün ekleyerek geçen hafta Amasya’nın Taşova’sına sıla-i rahim maksadıyla kısa bir ziyaret yaptık. Rutin “gel-git”ler dışında oradaki öğretmen arkadaşlardan bir kısmının iştirakiyle yaptığımız sohbet toplantısı, anılmaya değer tek faaliyet oldu. Sohbet esnasında söz döndü dolaştı “okuma” konusuna geldi. Katılımcılardan birinin, kendisini de dışarıda tutmadan “Buradakilerden pek çoğu yılda bir tek kitap bile okuyup bitiremiyor…” tarzındaki itirafına kadar her şey normal gidiyordu. Ancak bütün gece beynimde dönüp duran bu … Devamını Oku
Kültürle Barışmak
Birkaç gün önceki bir yazımda Prof. M. Kaplan’dan, “kültür-din” ilişkisini açıklığa kavuşturan bir cümle nakletmiştim. Kültür konusunu inceleyenlerin neredeyse ortak kanaatini yansıtan o cümledeki tesbit, bugün bizim için ne ifade ediyor? Elbette toplumumuzda “kültür” motifi olarak yaşayan hususların tümünün İslam kaynaklı olduğunu söyleyemeyiz. Ama bu, toplum kültürünün hayatî unsurları olarak yaşayan İslamî motifleri görmezden gelmemize de gerekçe teşkil etmemelidir. Bu noktada “İslamî kesim” diye adlandırılan çevrelerde yaşanan sıkıntılar, hatta yer yer çatışmalar, içine düşülen “yabancılaşma”nın boyutlarını işaret … Devamını Oku
Kültür ve Toplumsal İletişim
İletişim bilimleri terminolojisinde “toplumsal iletişim” diye bir kavram bulunmadığını biliyorum. Burada bu nitelemeyi, bireyin toplumuyla ve toplum içindeki çeşitli grupların kendi aralarındaki “teması” anlamında kullandığımı belirteyim de iletişimcilerle sorun yaşamayalım… Kasdettiğim iletişimi sağlayan en temel unsurun “ortak dil” olduğu genel kabulünü tekrarlayarak konuya giriş yapabiliriz. Buradaki “ortak dil”den muradımı da, “insanların anlaşma ve kaynaşmalarının önünde herhangi bir engel bulunmaması hali” olarak açıklamış olayım. “Ortak dil”in açımlamasını yapan yukarıdaki ifadenin aslında “kültür”e tekabül ettiği malum. Farklı inanç sistemlerine … Devamını Oku
Kültürsüzlük Kimliksizliktir
Prof. Mehmet Kaplan, son derece isabetli bir şekilde “insanlık kültürünün temelinde din vardır ve yeryüzünde istisnasız bütün kültür ve medeniyetler dinlerden doğmuşlardır. Mısır, Çin, Hind, Yunan, Roma, Bizans, Avrupa, Osmanlı medeniyet, kültür ve sanatları bunun en açık delilidir” der. Bu tesbitin bana göre tek söz götürür noktası, çağdaş Batı kültür ve medeniyetini ya hesaba katmamış veya yaptığı genellemeyle onu da –temelinde din olduğunu söylemekle– tartışmalı bir biçimde okumuş olmasıdır. Çağdaş Batı kültür ve medeniyetinin temelini teke indirgemek … Devamını Oku
“Kültür” Diye Bir Meselemiz Var Mı?
İki yıl önce gittiğim Berlin’de, ilk nesil “Almancı”lardan bir ağabey anlatmıştı: İlk Türk işçileri Almanya’ya gittiği zaman Berlin’in mutena semtlerinden birinde oturan bir Alman aristokratı, “Osmanlılar geliyor; çoluk-çocuğun medeniyet öğrenmesi için ele geçmez bir fırsat…” diyerek evini şimdi Türkler’in yoğun olarak bulunduğu Kreuzberg semtine taşımış. Değinmek istediğim konu bakımından, o Alman aristokratının, Türk işçilerinde aradığını bulamamanın inkisarıyla çok geçmeden eski semtine geri dönmek zorunda kalması birinci derecede önemli olmadığı için hadisenin bu kısmını şimdilik bir kenara bırakalım. … Devamını Oku
Sünnet ve Kültür
“Toplumsal kimlik” diye ifade edilen olgu, bir toplumu özgün kılan değerler bütününün hayata yansıyan şeklidir. Kimliğin hem yapı taşı, hem de göstergesi ise yine kendine mahsus bir kültür ve medeniyetin varlığıdır. “İslamlık” söz konusu olduğunda, toplumsal kimliği oluşturan unsurlara Sünnet’in en az Kur’an kadar kaynaklık ettiğini görmek için olaya “Sünnet-kültür ilişkisi” penceresinden bakmak gerekir. Sünnet konusunda sarf-ı mesai edenlerin, meselenin bu boyutunu bihakkın idrak ve izah edebilmesi için “kültür tarihçiliği” formasyonuna sahip olması bir elzemiyettir. “Bizim dışımızdakilere, … Devamını Oku