Bu köşenin takipçisi olan okuyucular, 2001-2002 arasında aynı başlık altında yaklaşık 10 hafta devam eden –oldukça önemsediğim sorulara cevap sadedinde– 25 kadar yazı okuduklarını hatırlayacaklardır. Millî Gazete‘de yazmaya başladıktan sonra –özellikle son iki yıldır– bir kısmı bu köşeye yansıyan, ama büyük çoğunluğu internet ortamında bir anlamda “kapalı devre” cereyan eden soru-cevap süreci kesintisiz bir şekilde sürüyor. İnşaallah en geç Ramazan ayının başında faaliyete başlayacak olan web sayfasında bu sorular arasından seçilen bir demeti ve cevaplarını ayrı bir … Devamını Oku
İmam el-Gazzâlî’den Emile Boutroux’ya
Tıpkı İmam el-Eş’arî‘nin kulun iradesini inkâr ettiği iddiasında olduğu gibi, İmam el-Gazzâlî‘den önceki Eş’arî kelamcıların, “sebep-sonuç ilişkisi“ni reddettiği tarzındaki genel kabulün de, üzerinde ciddiyetle çalışıldığında aksi ortaya konabilecek hususlardan olduğunu belirterek “zorunsuzluk” meselesi üzerine kaleme alınmış iki çalışmadan bahsedeceğim bugün. Ancak önce kavramı biraz açalım: “Zorunsuzluk“, sebep-sonuç ilişkisinin her zaman ve her hal-u kârda aynı şekilde cereyan etmeyebileceğini anlatıyor. Tıpkı İmam el-Gazzâlî gibi E. Boutroux da (1845-1921) “sebep-sonuç ilişkisi“nin “aşkın kudret“in müdahalesine açık bir zemin olduğunu söylüyor … Devamını Oku
Özeleştiri Hepimize Gerekli
Milliyet‘in kendisiyle yaptığı röportajda İsmet Özel‘in “İslamî kesim” içinde durduğu (daha doğrusu “kendisini konumlandırdığı”) yer konusunda söyledikleri, herhangi bir “mühtedi”nin söyleyebileceklerinden farksız olarak algılanabilecek bir dil ile yüklü olduğu halde bizi niçin rahatsız ediyor? Onu bir Roger Garaudy‘den farklı yapan nedir? Şu sözler Garaudy‘nin ağzından dökülmüş olsaydı bu kadar zorumuza gider miydi: “İslamî kesimdekiler benim kendilerine benzediğimi sanarak gurur duydular. “Bak, komünist şair de bizim gibi oldu” dediler. Bu bana bir yıldızlık sağladı. Ama aynı zamanda benim … Devamını Oku
İsmet Özel Waldo’nun Yanında Mı?
İsmet Özel‘in gerek Milliyet‘e, gerekse Zaman‘a verdiği mülakatlarda “ayrılış” sebebi zımnında söyledikleri hakkında pek çok şey söylendi, söylenmeye devam edecek. Bu “gidiş“, “kalanlar”a ne ifade etmeli? Bir yere gitmemek üzere ayrıldığı kesim hakkında bahse konu mülakatlarda kullandığı ifadelerin birkaç hedefe yönelik olduğu anlaşılıyor. Dediğim gibi İsmet Özel “ayrıldı”, ama bir yere gitmedi. Dolayısıyla o, Waldo‘nun yanında değil. Ancak ayrılırken kırıp döktükleri arasında, kitap fuarlarında “İsmet Özel’i görmek” ve “çoğu yerini anlamadıkları” kitaplarını imzalatmak için uzun kuyruklar oluşturan, … Devamını Oku
Ayetsiz İlmihal Mi, Sistemsiz Bilgilenme Mi?-2
Salı günkü yazımda, mesajının ihtiva ettiği önemli yerleri iktibas ettiğim okuyucumun Bilmen merhumun ilmihali “ve benzerleri” hakkında söyledikleri, bahse konu mesajı ciddiye almama yol açan bir yaklaşımı ele vermesi bakımından üzerinde durmayı hak ediyor. İlmihallerden bu denli rahatsız olan kardeşlerimiz arasında, günlük ibadetlerini bütün ayrıntılarıyla –hadi “kendi çıkarsamalarına dayanarak” diyerek işi zora sokmayayım– temel Fıkıh kaynaklarına bizzat başvurarak yerine getirme kapasite ve birikimine sahip olanların adedinin ne olduğu bir bahs-i diger. Burada meseleyi, Bilmen merhumun ilmihalinin hangi … Devamını Oku
Ayetsiz İlmihal Mi, Sistemsiz Bilgilenme Mi?-1
Geçen hafta Perşembe günkü “Muhasebe” başlıklı yazım üzerine sitem ve “dokundurma” yüklü bir mesaj aldım. Şöyle diyor okuyucum: “Gençlerin hevesini kırmayın lütfen. Bırakın insanlar Kur’an’ı (anladıkları dilde) okuyup, öğüt alsınlar. (…) Lütfen insanlarla Allah arasına duvarlar örmeyelim. Bahsetmiş olduğunuz ilmihal kitabı da bu duvarlardan birisidir. Öyle bir ilmihal kitabı düşünün ki, içinde tek bir ayet bile yok. Ben şahsen bu ilmihal kitabında bir tek ayet bulamadım. Siz bulursanız bana gösteriniz lütfen. Bu ve başka sebeplerden dolayı bu … Devamını Oku
İdil-Ural Ceditçiliği
Bizdeki Mecelle tecrübesinin ardından Rusya Müslüman Türkleri‘nin de benzeri bir girişim başlattığına, ancak Sovyet Devrimi ile birlikte bu teşebbüsün başlamadan bittiğine daha önceki bir yazımda değindiğimi hatırlıyorum. Modern dönem “İslamî yenileşme” hareketleri genellikle Osmanlı, Mısır ve Hint/Pakistan alt-kıtasındaki oluşumlarla sınırlı bir çerçevede bahse konu yapılır. Bu oluşumlardan büyük ölçüde istifade etmiş olmakla birlikte, “kendine özgü” yanlarıyla da dikkat çeken İdil-Ural bölgesi yenilikçiliği hakkında ise yeterli ölçüde bilgi sahibi olduğumuzu söyleyemeyiz. Günümüzde Tataristan, Başkırdistan ve Çuvaşistan Özerk Cumhuriyetleri … Devamını Oku
Muhasebe
Hz. Ömer (r.a) bir gün mescitte halka namaz kıldırdıktan sonra gusül abdesti alması gerektiğini hatırlamıştı. Arkasındakilere dönüp, “Gusül abdesti almamı gerektiren halde olduğumu unutmuşum. Yerinizden ayrılmayın; şimdi dönerim” dedi ve bir süre sonra geri gelip namazı yeniden kıldırdı. Giderken de “Rabbimin huzurunda mahcup olacağıma, insanlar nezdinde mahcup duruma düşmeyi yeğlerim” diyordu. (İmam es-Serahsî, el-Mebsût, XVI, 62) Ben yazdıkça soruların ardı arkası gelmiyor: İbn Teymiyye hakkında ne düşünmeliyiz? Seyyid Kutup bid’at ehli midir? Muhyiddîn İbn Arabî hakkında ne … Devamını Oku
İbn Teymiyye Hakkında
Birçok başka konu gibi İbn Teymiyye hakkındaki sorulara da muhatap olmadığım gün yok gibi. Konu hakkında bugüne kadar yazılıp çizilenlerin –dolayısıyla benim yazdıklarımın– sadra şifa olmamasından mıdır, yoksa meselenin tabiatından mıdır, İbn Teymiyye soruşturmasının sonu gelmeyecek gibi… Galiba öncelikle şu temel tesbiti tekrar hatırlamamız gerekiyor: Şari‘den başkasının sözleri alınabilir de, terk edilebilir de. Yeter ki bu “ahz ve redd” faaliyeti, tutarlı ve makul bir “sistem” (bilgi sistemi/metodoloji) muvacehesinde yapılsın. Ancak şunu da belirtmemiz gerekiyor: Hiçbir sistem vahiy … Devamını Oku
el-Kevserî ve “Taassup” İthamı
Salı günkü yazım üzerine İzmir’den A.Tahir kardeşim bir internet adresi göndermiş. el-Kevserî merhumun ilmî çizgisi konusunda o bildik ithamların sıralandığı bu yazının artı bir özelliği daha var: Yazar, el-Kevserî’nin kişiliğine dil uzatıyor. İşte buna “bel altı vurmak” derler. İlmî çizgisini beğenmeyebilirsiniz, taassupla suçlayabilirsiniz; ama el-Kevserî’nin “ayaküstü yalan söyleyen birisi” olarak lanse edilmesi, gayret-i diniyyeye dokunur ve neredeyse ne ismi ne resmi kalmış olan İslam kardeşliğini tümüyle dinamitlemekten başka bir anlam ifade etmez. Elbette el-Kevserî de bir beşerdir … Devamını Oku