İçinde yaşadığımız bu çağ, neredeyse herşeyin aslının bozulduğu, fesada uğradığı, yapaylaştığı, hakiki suretini yitirdiği bir çağ. Fıtrî olanın hor görülmesinin, fıtratın hor kullanılmasının bir sonucu bu. İnsan elinin değdiği herşeyin büyük bir hızla fesada uğradığını görüyoruz. Yediklerimiz, içtiklerimiz; hava, su, toprak… Ve ahlâk ve toplum ve hayat… Ve anlayışlarımız, telakkilerimiz… Bu bozulmanın hakiki mağduru biziz; yani insan. Bir de ıslah var, bozulanı düzeltme çabası. Muslihler , ıslah ediciler, salihler , bu bozulmanın önünü almak, bozulanı düzeltmek için … Devamını Oku
Mahremiyet ve Tesettür
İnsanı yaratan Allah, dünya ve ahiret selametimiz için koyduğu sınırlara uymamızı bizden talep ediyor. Bu çerçevede dinin meşru saymadığı, yani haram işlerden sakınmamızı emrediyor. Haram; yani güzel olmayan, yani çirkin olan, yani insanlık onuruyla bağdaşmayan her türlü tutum, davranış… Dininin belirlediği ölçülere riayet edip düşük sıfatlardan arınanları ise müjdeliyor. Bu müjdeden nasipdar olmak için özenle korunması gereken sınırlardan biri de mahremiyet. İffetli ve hayâ sahibi olarak yaşamanın anahtarı mahremiyet. Ve müslüman kadının mahremiyetinin tezahürü tesettürdür, yani örtünmedir… … Devamını Oku
Din Kimin Emrinde?
Makaleyi dinlemek için tıklayın. Dini ve dünyayı batılılar gibi anlama hastalığına tutulalı beri, kimi müslümanların İslâm hakkında tuhaf ve yabancı fikirler üretmeye, şimdiye kadar rastlanmamış yorumlar yapmaya başladığını görüyoruz. Batılıların kendi geçmişlerinde Hz. Musa ve Hz. İsa a.s.’ın tebliğ ettiği dine reva gördüğü muameleye, bugün bir kısım müslümanlar da kendi dinlerini reva görme sevdasındalar. Bugün Hıristiyanlık hakkında bizzat hıristiyanlar tarafından üretilmiş muhtelif bakış açıları var. Bunun sebebi, dinlerini keyfi yorumların tahribinden koruyacak mekanizmalardan mahrum bırakmış olmaları. Mesela … Devamını Oku
Peygamberlerin Kadim Mirası: Hayâ
İnsanın özünden uzaklaştığı, kendine yabancılaştığı ve insanlık hasletlerinden birer birer koptuğu bir zaman diliminde, bize kendimizi hatırlatan bir kavram olarak öne çıkıyor hayâ… Sahip olduğu geniş ve derin anlam çerçevesi üzerinde duracağımız bu kavramın, günümüzde çağrıştırdığı tek anlam “utanma”dır ve o da bir “kişilik arızası” olarak algılanmaktadır. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, insanın kendisini başkalarına ispat etmesi, toplum tarafından beğenilip takdir görmesi, kıyafetinden yeteneklerine ve hatta vücuduna kadar nesi varsa her şeyini büyük bir “cesaretle” sergilemesi, teşhir … Devamını Oku
Kalıbımıza Değil, Kalbimize Bakılacak
Bizi yol almaktan, yükselmekten alıkoyan engelin bedenimizde olmadığını biliyoruz. Bir bacağımız yürürken aksıyor olsa da, zaten yürüyerek gidilemeyecek yere gidiyoruz. Sırat’tan geçişimize bunlar engel olmayacak. Bedenimizi burada bırakıp gideceğiz. Mallarımızı ve biriktirdiklerimizi de… O gün orada, yanımızda sadece kalbimiz ve amellerimiz olacak. O halde çabamız, bizi ‘yol almak’tan alıkoyan gerçek engelleri aşmaya yönelik olmalı. Kalıbımızdaki değil, kalbimizdeki engelleri… Dünya hayatını elden geldiğince uzatmak ve konforlu kılmak, modern varlık anlayışının en önemli hedefleri arasında bulunuyor. Bu hedefi gerçekleştirmenin … Devamını Oku
Çağdaşlık ve Hakikat
“Çağ dışı” nitelemesini hayatın bütün alanlarına tesir edecek şekilde kullanmak, çağdan çağa, mekândan mekâna ve insandan insana değişiklik göstermeyen “hakikat”e yapılan en büyük haksızlıktır. Zira “hakikat”in en temel özelliği, “ölçü” olmasıdır. Modernizm’in dünya hakimiyeti, adına “klasik/geleneksel” dediği hayat tasavvurunu ve onun dinî, kültürel, toplumsal, bireysel… bütün pratik yansımalarını “çağ dışı” ilan etmesiyle mümkün olmuştur. Bunu da çok büyük ölçüde, kendine özgü anlamları bulunan kavramlar üreterek ve o kavramları türlü propaganda/telkin metotlarıyla insanların bilinç altına zerk ederek yapmıştır. … Devamını Oku
İbadetleri Hangi Ruh Hali İle Yapmalı?
Allah Tealâ’ya iman etmiş olmak ruhumuzda nasıl bir yankı uyandırmalı? İbadetlerimizi yerine getirirken içinde bulunmamız gereken ruh hali ne olmalı? Yüce Rabbimiz’in rahmetine olan imanımız mı, O’nun azabından duyduğumuz korku mu, yoksa O’na sevgimiz mi ağır basmalı? Günümüzde sıkça dile getirilen bir söylem var: Güya eski ulema İslâm’ı korku üzerine bina etmiş. “Şunu yapmayın, günahtır; bundan kaçının, yoksa cehennemde yanarsınız…” türünden menfi yaklaşımlarla halkı dinden soğuyacak dereceye getirmişler. Oysa İslâm sevgi dinidir. Allah Tealâ’ya karşı duymamız gereken … Devamını Oku
Kul Hakkı Kimin Hakkı?
Rabbimiz, cem olmamızı, bir arada, bir olmamızı, dökülmüş kurşun gibi birbirinde erimiş olmamızı istiyor. O, bizi yaratıp yalnız başımıza bırakmadı. Kendi kuytularımıza savrulmamızı istemedi. Bizi kardeş ilan etti. Bir arada, yanyana , diz dize yaşamamız için. Ve mahşer günü hep birlikte huzuruma çıkacaksınız dedi. Müminler kardeştir. Bunu inkâr Hakk’ı inkârdır. Kabul edip, kardeşlik hukukunu göz ardı etmek ise hem şerre hizmet, hem bizleri kardeş ilan edene büyük saygısızlıktır. İslâm bize kardeşlik hukuku başta, bütün haklara uymayı hatırlatır. … Devamını Oku
Zor Zamanlarda ‘Huzur’a Yöneliş Hicret
Hicret denince akla ilk gelen, Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’in, 622 yılında Mekke’den Medine’ye intikali hadisesidir. Ancak hicret, gerek İslâm tarihinde çok büyük önemi olan bir vaka olarak, gerekse bir kavram olarak bundan daha derin ve geniş bir anlam sahasına sahip. Burada hicreti “olay” ve “kavram” olarak ikiye ayırmamız sebepsiz değil. Takip eden iki yazımızda ayrıntılı olarak göreceğimiz gibi, hicretin hayatımızda her iki açıdan da vazgeçilmez önemi var. TARİHİN DÖNDÜĞÜ NOKTA Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz, çile ve meşakket … Devamını Oku