Darb Ve Recm-1

Ebubekir Sifil2012, 2012 Yılı, Fıkıh, Gazete Yazıları, Konularına Göre, Okuyucu Soruları, Şubat 2012, Şubat 2012 OS

Soru

Kur’an’da Nisa suresi 34. ayette geçen fadribuhunne diye bir kelime var. Bu kelime arapçada otuza yakın anlama gelmektedir. Kimi meallerde dövün, kimi meallerde ise uzaklaştırın, ayrı yerde bulundurun manasında kullanılıyor, hangisi doğrudur? Ayrıca etimolojik olarak uzaklaştırın diye çevirenler nisa suresinde 101. ayette bu kelimenin uzaklaştırın diye geçtiğini, boşanmaya gitmeden ön tedbirler için ayetin indirildiğini, kocanın halledememesi durumunda 35. ayette akraba, arkadaşlardan hakemlerin getirilmesi gerektiğini, sonuç alınamazsa boşanma olacağını dile getiriyor. Rum 21’de ise eşler arası sevgi ve merhamet varsa dayağın olamayacağı, kesinleşmiş zinada ancak dövme uygulanabileceğini söylüyorlar (Yaşar Nuri Öztürk İslam nasıl yozlaştırıldı ve Hüseyin Hatemi İlahi Hikmette Kadın adlı eserleri). Son olarak da erkeğin nuşuzunda ise nisa 128’de sulh varken 34. ayette niye dayak var? Üstelik kadının dövülmesi kadını daha da hırçınlaştıracağı gerçeği varken! Hz. Peygamberin de hiçbir hanımına fiske vurmadığı nedenleriyle de olaya bakılırsa, işin özeti kadın dövülemeyeceği dile getiriliyor. Ayrıca dövün diye çevirenler örneğin Prof. Mehmet Dağ Hoca ise fadribuhunne kelimesi -an takısı almalı ki -den-dan uzaklaştırmak manasına gelsin. Böyle birşey olmadığı için ayet kadını dövün diye çevrilmelidir. Darabe kelimesi bu manaya gelir yorumu da var. Özetle Hocam sizin bu konuda görüşünüz nedir?

Ayrıca Ebubekir Bey Recm konusunda bazı yazarların ısrarlı savunmaları var benim bu konuda da merak ettiklerim bulunmakta, yanıtlarsanız sevinirim.

1.Kur’an’da Yüce Allah’ın zinadan bu kadar söz ederken recmden niye söz etmiyor? Sonuçta 100 sopa cezası da varken bu durumda Kur’an’da olmayan birşey sünnette nasıl var olabiliyor? Allah’ın Kelamı eksik olamayacağına göre bunun mantığı nedir?

2.İslam’da suç misliyle cezalandırılırken -cinayette kısas örneğinde olduğu gibi- zinada ise recm ile ölüm cezası verilebiliyor. Bunu da anlamış değilim bu çelişki değil mi?

3.Son olarak Kur’an’da zina eden erkek ve kadınla evlenmek yasak. Ayrıca zina eden erkek ve kadının yine zina eden biriyle evleneceğine dair hükümler var. Buradan zina edene yaşama hakkı tanındığını görüyoruz. Aksi durumda evlenmek yasak ya da zinakar, zina edenle evlenir durumu çelişirdi. Malum, ölüyle evlenilemeyeceğine göre bu ayetler başka türlü anlaşılmazken recmi hala nasıl savunuyorsunuz yanıtlarınızı bekliyorum, saygılarımla.

Cevap

4/en-Nisâ, 34. ayeti nüşuzundan endişe edilen kadın hakkında koca tarafından aşamalı olarak üç tedbire başvurulacağını hükme bağlıyor: Nasihat, yatağında yalnız bırakma ve dövme.

Dikkat çekici bir durum var: Ayette sözü edilen aşamalı tedbirler arasında –ilk ikisi her nedense atlanarak– sadece üçüncüsü üzerinde duruluyor. Elbette burada “şiddet” içeren bir hüküm bulunduğu, dolayısıyla Allah Teala’nın böyle bir şey emretmiş olamayacağı tarzında bir akıl yürütme söz konusu.

Ancak meselenin sadece bu yönü üzerinde duranlar ve buradaki “fa’dribûhunne” hükmünü etimolojik tahliller, hermenötik atraksiyonlar ve daha başka türlü ayak oyunlarıyla “çağdaş aklın kabul edebileceği” noktaya getirme gayretiyle hareket edenler, gerçekten meseleyi çözmüş oluyor mu?

Birisi kalkıp, “Efendi, esasen burada baştan eşitsiz bir durum var; sen niçin onu söz konusu etmiyorsun da, buradaki “darabe”nin anlamları üzerinden durumu kurtarmaya çalışıyorsun? Bu ayette nüşuzundan endişe edilen kadına kocası tarafından bir dizi tedbirin uygulanacağı hükme bağlanırken, aynı surenin 128. ayetinde kocasının nüşuzundan endişe eden kadına herhangi bir yaptırım uygulama hakkı vermeksizin, sadece “arayı bulma” tavsiye ediliyor. Kadın aleyhine işleyen bu eşitsizlik üzerinde niçin durmuyorsun?” diyecek olsa, kim ne diyebilir?

Dolayısıyla aslolan Kur’an ve Sünnet ahkâmını çağdaş kabuller ve değer yargılarını esas alarak “yorumlamak” değil, olduğu gibi kabul etmektir. Uygularsınız veya uygulamazsınız, o ayrı mesele. Herkes yarın ahirette kendi hesabını kendi verecektir. Ama mü’min, Allah ve Peygamber’le pazarlık yapmaz. Pazarlık yapan mü’min olamaz! Mü’min iman eden ve teslim olan insandır ve bu mesele de iman ve teslimiyetin keskin bir şekilde test edildiği meselelerden birisidir!

Devam edecek.

Milli Gazete – 25 Şubat 2012