FETÖ vesilesiyle bir kere daha gündeme gelen ve çift taraflı istismar edilen “Mehdîlik” meselesi hakkında açıklama yapma zarureti hâsıl oldu. Diyeceklerim maddeler halinde ve özetle şunlardır:
- Mehdi inancı, konuyla ilgili eser yazmış, görüş beyan etmiş Hadis âlimlerinin ittifakla belirttiği gibi “mütevatir” hadislere dayanır. Buradaki “tevatür” tabiri Hadis ulemasının tabirini anlatır ve Usul-i Fıkıh âlimlerinin ıstılahındaki “meşhur”a tekabül eder.
- Mehdi inancının İslam Dünyası’na dışarıdan (Şia’dan ya da başka kültürlerden) geçtiğini iddia edenler bugüne kadar bu iddiayı “ilmî” ölçüler içinde ispat edebilmiş değildir. İslam Dünyası’nda bu konuyla ilgili hadislerin “güvenilmez” olduğu –bildiğimiz kadarıyla– ilk defa İbn Haldun tarafından dile getirilmiştir.
Ancak;
- A) İbn Haldun bir “Hadis âlimi” değildir,
- B) İlgili hadislerin tamamının güvenilmez olduğunu söylememiştir. İzmirli İsmail Hakkı da bu meselede kalem oynatmış, yazdıklarını tamamen İbn Haldun’a dayandırmış ve fakat –İbn Haldun’un aksine– “toptancılık” yaparak ilgili hadislerin “tamamının” güvenilmez olduğunu ileri sürmüştür. Bununla birlikte ne İbn Haldun’un sözleri ne de İzmirli’nin tavrı ilgili hadislerin güvenilir olup olmadığı konusunda esas alınabilir. Zira her ikisinin de değerlendirmeleri ravi kritiğine dayanmaktadır. Ravi kritiği söz konusu olduğunda ise Cerh-Ta’dil otoritelerinin değerlendirmeleri esastır.
- İlgili hadislerin açık beyanıyla sabittir ki, Mehdi, bu Ümmet’in tarih boyunca yetiştirdiği karizmatik liderlerden bir liderdir. Lâ yuhti ve Lâ yüs’el (hatasız, sorgulanamaz) değildir. İcraatları ve kararları İslamî denetim mekanizmalarının kontrolü altındadır.
- Mehdi, kendisinin Mehdi olduğunu bilmeyecektir. Mehdi olduğu, yapıp ettiklerine bakarak Ümmet’in ileri gelenleri tarafından söylenecektir. Bu iki madde açıkça ortaya koymaktadır ki, tarih boyunca ortaya çıkan sahte mehdilerde olduğu gibi, aynı iddiayla bugün ortaya çıkanlar da, yarın çıkacak olanlar da sahtekârdır. Çünkü hepsinin ortak vasfı Mehdi olduğunu iddia etmek ve etraflarına adam toplamaktır.
- Mehdi’nin işbaşına geçmesi, Müslümanlarla küfür ehlinin topyekûn fiilî savaş durumunda olacağı bir vasatta gerçekleşecektir.
- Ehl-i Sünnet inancında “Mehdi beklemek” diye bir davranış kodu mevcut değildir. Bu sebeple Ehl-i Sünnet, tarihin hiçbir döneminde, hatta en olumsuz şartlarda bile Mehdi beklememiş, sorumlulukları neyi gerektiriyorsa onu yapmıştır.
- Bir takım sahtekârlar saf kitleleri aldatıp yanlış istikametlere sevk ediyor gerekçesiyle Mehdi inancını inkâra yeltenmek kurnazlıktır. Sahte peygamberler çıkıyor diye Peygamberlik kurumunu tartışmak neyse, sahte Mehdiler çıkıyor diye Mehdîlik meselesini tartışmaya açmak da mantık olarak odur.
- İslamî çerçevede Ümmet adına hüküm verme yetkisi Ümmet’in âlimlerindedir. Mehdi de olsa hiç kimse ulemanın ak dediğine kara, kara dediğine ak deme ve bunu “İslam’ın hükmü/gereği olarak” lanse etme yetkisine sahip değildir.