Hadis Tarihi okuyan herkes, Sahabe döneminden itibaren, duyduğu bir tek hadis için günlerce, aylarca yol yürüyüp, rivayeti kaynağından teyit etme hassasiyeti gösteren pek çok isme dair çok sayıda çarpıcı anekdotla karşılaşmıştır. Sahabe’den Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a)’ın Medine’den Mısır’a[1](el-Humedî, el-Müsned, I, 373; el-Hâkimu’n-Nîsâbûrî, Ma’rifetu Ulûmi’l-Hadîs, 117.), Câbir b. Abdillâh (r.a)’ın yine Medine’den Şam’a[2](Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, III, 195.) bu amaçla yaptığı “rıhle”ler bu yüksek hassasiyetin belki ilk örnekleridir, ama son olmadıkları açıktır.
O örnekler cümlesinden olarak, Basra’da sistemli hadis faaliyetini ilk başlatan kişi sayılan meşhur hadis imamı Şu’be b. el-Haccâc’ın (160/776) rıhlelerinden sadece birisini zikredeceğim teberrüken:
“Nasr b. Hammâd –el-Varrâk– şöyle dedi: “Şu’be’nin kapısının önünde hadis müzakere ediyorduk. Ben şöyle dedim:
Bize İsrâîl, Ebû İshâk’dan naklen şöyle anlattı: Ebû İshâk, Abdullâh b. Atâ’dan, o da Ukbe b. Âmir el-Cühenî (r.a)’den şöyle nakletti: Bizler Resulullah (s.a.v) zamanında nöbetleşe deve sürülerine çobanlık yapıyorduk. Bir gün Resulullah (s.a.v)’e geldim; ashabı etrafında oturuyordu. Şöyle buyurduğunu işittim: “Kim abdest alır, sonra iki rekât namaz kılar, sonra da istiğfar ederse, Allah onu bağışlar.” Ben, “peh, peh” dedim. Birden arkamdan biri beni çekti. Dönüp baktım ki Ömer b. el-Hattâb imiş!
- “Niçin “peh peh” dedin?” diye sordu.
- “Duyduğum çok hoşuma gitti, ondan” diye cevap verdim.
- “Ondan önce söylediğini duymuş olsaydın çok daha fazla hoşuna giderdi” dedi.
- “Ne söyledi?” diye sordum.
- Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in de Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik ederse, kendisine “Cennet kapılarından dilediğinden gir” denir.”
O esnada Şu’be yanımıza çıktı; bana bir tokat vurdu, sonra dönüp tekrar içeri girdi. Bunun üzerine bir kenara çekilip ağlamaya başladım. Bir süre sonra tekrar çıktı ve “Niye ağlıyor bu?” diye sordu. (Orada bulunan) Abdullâh b. İdrîs, “Ona kötü davrandın” dedi. Şu’be, “Baksana İsrâîl – Ebû İshâk – Abdullâh b. Atâ – Ukbe b. Âmir – Nebî (s.a.v) senediyle ne naklediyor?” dedi ve şöyle devam etti:
Ebû İshâk’a,
- “Sana bunu kim nakletti?” diye sormuştum.
- Bize Abdullâh b. Atâ, Ukbe b. Âmir’den, o da Nebî (s.a.v)’den nakletti” demişti.
- Abdullâh b. Atâ, Ukbe b. Âmir’de hadis işitmiş midir?” diye sorduğumda, “Hayır” demiş ve kızmıştı. Bunun üzerine orada bulunan Mis’ar b. Kidâm,
- “Hocayı kızdırdın” dedi.
- “Ya bu hadisi tashih (sahih olduğunu isbat) eder, ya da onun hadislerini kaldırır atarım” dedim. Bunun üzerine Mis’ar,
- “İşte Abdullâh b. Atâ Mekke’de (git, sor)!” dedi.
Bunun üzerine kalkıp Mekke’ye gittim. Niyetim haccetmek değil, bu hadisi araştırmaktı. Abdullâh b. Atâ’yı buldum ve bu hadisi sordum. “Onu bana Sa’d b. İbrâhîm nakletti” dedi. Mâlik b. Enes’le karşılaştım; Sa’d’ı sordum. “Sa’d b. İbrâhîm Medine’de; bu sene haccetmedi” cevabını verdi. Bunun üzerine Medine’ye gittim. Sa’d b. İbrâhîm’i buldum ve hadisi sordum. “Bu hadis sizden bize geldi. Onu bana Ziyâd b. Mıhrâk nakletti” dedi. (Kendi kendime) Bu nasıl bir hadis? Onu önce Kûfe’de işittik. Sonra Mekkeli oldu. Ardından Medineli, şimdi de Basralı?!..
Sonra Basra’ya hareket ettim. Ziyâd b. Mıhrâk’ı bulup sordum,
- “Bu hadis senin ilgi alanın içinde değil” dedi.
- “Onu bana naklet” dedim.
- “Onu istemezsin” dedi.[3](Ziyâd b. Mıhrâk zayıf hadise itibar etmeyen Şu’be’yi iyi tanıdığı için hadisin zayıf olduğunu ima etmektedir.)
- “İstiyorum” dedim.
- “Onu bana Şehr b. Havşeb, Ebû Reyhâne (Abdullâh b. Matar el-Basrî)’den, onun Ukbe b. Âmir (r.a)’den rivayeti olarak nakletti” cevabını verdi.
Şehr b. Havşeb’i zikredince, “Hadisi mahvetti” dedim,[4](Şehr b. Havşeb Tabiun’dandır. Durumu hakkında ihtilaf edilmiş (muhtelefun fih) bir ravidir. Bkz. İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, IV, 324 vd.) “Eğer bu hadis bana sahih bir yoldan ulaşmış olsaydı, ailemden, malımdan, hatta bütün dünyadan daha fazla hoşuma giderdi.”[5](er-Râmehürmüzî, el-Muhaddisu’l-Fâsıl, 313 vd.; el-Hatîbu’l-Bağdâdî, er-Rıhle fî Talebi’l-Hadîs, 152 vd.; a.mlf., el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye, 400 vd.; İbn … Continue reading
Not:
Hadis Şu’be’ye daha sonra sahih bir isnadla ulaşmış mıdır bilmiyorum; ama başta Sahîhu Müslim olmak üzere pek çok kaynakta, bu hadisi sahih senedlerle nakledilmiş olarak buluyoruz.[6](Bkz. Müslim, “Tahâre”, 17; Ebû Dâvud, “Tahâre”, 63; et-Tirmizî, “Tahâre”, 41; en-Nesâî, “Tahâre”, 109; İbn Mâce, “Tahâre”, … Continue reading
Ebubekir Sifil – 21 Nisan 2018
Kaynakça/Dipnot
↑1 | (el-Humedî, el-Müsned, I, 373; el-Hâkimu’n-Nîsâbûrî, Ma’rifetu Ulûmi’l-Hadîs, 117.) |
---|---|
↑2 | (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, III, 195.) |
↑3 | (Ziyâd b. Mıhrâk zayıf hadise itibar etmeyen Şu’be’yi iyi tanıdığı için hadisin zayıf olduğunu ima etmektedir.) |
↑4 | (Şehr b. Havşeb Tabiun’dandır. Durumu hakkında ihtilaf edilmiş (muhtelefun fih) bir ravidir. Bkz. İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, IV, 324 vd.) |
↑5 | (er-Râmehürmüzî, el-Muhaddisu’l-Fâsıl, 313 vd.; el-Hatîbu’l-Bağdâdî, er-Rıhle fî Talebi’l-Hadîs, 152 vd.; a.mlf., el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye, 400 vd.; İbn Abdilberr, et-Temhîd, I, 48 vd.; Ebû Mûsâ el-Medînî, el-Letâif fî Dekāiki’l-Ma’ârif, 360; el-Fesevî, el-Ma’rife ve’t-Târîh, II, 425 vd.) |
↑6 | (Bkz. Müslim, “Tahâre”, 17; Ebû Dâvud, “Tahâre”, 63; et-Tirmizî, “Tahâre”, 41; en-Nesâî, “Tahâre”, 109; İbn Mâce, “Tahâre”, 47; ed-Dârimî, “Tahâre”, 44…) |