İslam, dünyanın bir “imtihan yurdu” olduğu gerçeğini hayatın temeline yerleştiren bir din olarak, özellikle irademiz dışında başımıza gelenleri bu çerçevede değerlendirmemizi ister. Ve böyle olduğu için İslam, insanların “engelliler” ve “normal insanlar” gibi yapay, gayri tabii ve “yanlış” sınıflandırılmasını onaylamaz. Hayata ve insana bu zaviyeden bakan Müslüman toplumlarda, bugün “engelli” denerek kategorize edilen, daha doğrusu “etiketlenen” insanlarla ilgili ayrı, farklı değerlendirmelere rastlanmıyor oluşunun ebebi budur. Sahabe neslinden başlayarak hiçbir dönemde insanların, bedensel özellikleri dolayısıyla örtülü ya da açık biçimde ayrıştırıldığını göremezsiniz.
İlgili kaynaklarda hayatlarını ayrı bir hayranlıkla okuduğumuz sahabîlerin önemlice bir kısmının bugün “engelli” diye anılan insanlarla aynı özellikleri taşıdığını fark edince şaşırmamız bundandır. Mesela Abdullahbin Mes’ûd’un, neredeyse “cüce” denecek kadar kısa boylu, Abdullah bin Abbâs, (ömrünün sonlarında),İbn Ümmü Mektûm, Abdullah Bin Umeyr, Umeyr b. Adiyy, Mahrame b. Nevfel…’in kör; Abdurrahman b. Avf, Mu’âz b. Cebel, İbrahim b. Kays, Sa’d b. Malik, Abdullah b. shak, Abdullah b. el-Hâris, Amr b. el-Cemûh…. ‘un topal olduğunu, Sahabe arasında çolak, kambur … kişilerin de mevcut olduğunu ancak ilgili kaynakları titizbir şekilde incelediğimizde tesbit edebiliyoruz.
Bu, diğer Müslüman kuşaklar için de aynen böyledir. Zira onların hiç birisi bu özellikleriyle ön plana çık(arıl)mamıştır, tam tersine, biz onları sadece İslam’ahizmetteki adanmışlıkları, teslimiyetleri, takva ve veralarıyla. tanıyoruz. Saydığım isimler arasında Efendimiz (s.a.v) tarafından üst düzey idarî ve bürokratik görevlere atanmış olanlar bulunduğu yakıası, “engel/özür” dediğimiz durumun İslam nokta-i nazarından herhangi olumsuz bir anlam ifade etmediğinin çarpıcı bir göstergesidir.
Elbette bu hassasiyet diğer nesillere de aynıyla intikal etmiştir. Topluma önderlik etmiş birçok alimin mesela bugün “engelli” olarak anılan insanlarla aynı özelliklere sahip olduğunu biliyoruz.
Dolayısıyla bu noktada bir “kusur” varsa, o, Modernite’nindir. İnsanları önce “engelli olanlar-olmayanlar” şeklinde kategorize edip, sonra bir kısmına “acınması gerekenler” olarak bakmaktan daha büyük bir ikiyüzlülük olamaz! insanlara bir yandan sadece fizik özelliklerine göre değer verirken, fizik özellikleri her türlü insanî erdemin önüne alırken, öbür yandan “engelli hakları”ndan bahsetmenin başka bir adı olamaz![1]Ebubekir Sifil, Twitter, 3 Aralık 2015
Modern dünya samimiyse “engelli” olarak etiketlediği insanlar arasında eğitim, birikim ve kabiliyeti olanları kaymakamlık, valilik, genel müdürlük, hatta bakanlık gibi üst düzey görevlere getirmekte cimri davranmasın ve ayrımcılık yapmasın.
Buradan Sayın Başbakanımıza bir çağrıda bulunalım sırası gelmişken: Dünyaya insaniyet ve medeniyet öğretmiş bir ecdadın ahfadı olarak bunu siz yapın; “uygar” olduğunu iddia eden dünyaya bu milletten öğreneceği çok şey olduğunu bir kere de bu vesileyle gösterin.
Ebubekir Sifil hocanın geçen yıl yapmış olduğu Riyâzu’s-Sâlihîn dersinde bu konuyu genişçe ele almıştı.[2]Editör