Ümmet olarak belki de en önemli problemimiz, dini, temelden arızalı yaklaşımlardan (Şiilik, Modernizm, Vehhabılik), mütefekkirlerden (Cemil Meriç, Aliya lzzetbegoviç, …) ya da mühtedilerden (Muhammed Esed, Roger Garaudy, Martin Lings, Rene Guenon, Fritjof Schuon … ) öğrenmekte bir beis görmeyen, hatta bunu “ayrıcalık” sayma zaafıyla malul oluşumuz. Ya da böyle yapmaya mecbur bırakılmış olmamız. Oysa bunların kimi “yapı-bozucu etki yapıyor; kimi “yetersiz” kalıyor/bırakıyor. Bu kaynakların hangisinden beslenirsek beslenelim, bir şeyler yanlış gidiyor, birşeyler aksıyor. Çünkü alt yapımız yok; çünkü alt yapı inşa eden “yerli alimler kadromuz” ve onları yetiştirecek olan müesseselerimiz yok. Kim olursa … Devamını Oku
Hicret 1434
Bizim büyük yürüyüşümüz aslında Hz. Adem (a.s) ile başladı. Peygamberlerin tamamı Müslüman olduğu, ilk insan da bir peygamber olduğu için, insanlığın tarihi, aynı zamanda İslamlığın tarihidir. Dolayısıyla umumî anlamda İslam tarihinin inişli-çıkışlı seyri, tıpkı varlığımızı kuşatmış bulunan oluş-bozuluş yasasının tezahürleri gibi düşe kalka Efendimiz (s.a.v) zamanına kadar geldi. Hususi anlamda İslam tarihi O’nunla birlikte başladı. Tıpkı umumi anlamdaki tarihimizde olduğu gibi, hususi anlamdaki tarihimizde de inişler-çıkışlar oldu. Mekke döneminin çileli yılları, demire şekil vermek için ısıtılıp dövülmesi … Devamını Oku
Bu Kan Nasıl Duracak
Suriye meselesi gittikçe “sarmal”a dönüşüyor. Beşşar Esed yönetimi İran ve Hizbullah desteğini de arkasına alarak tankı-topu ne varsa bütün gücüyle halkına soykırım uygulamaya devam ediyor. O devam ettikçe halktaki direniş iradesi daha bir bileniyor ve direniş safları her geçen gün yeni katılımlarla sıklaşıyor, güçleniyor. Suriye meselesi bağlamında birkaç nokta üzerinde durmak gerekiyor Artık ayan beyan anlaşılmış bulunmaktadır ki İran’ın bölgede “Ümmet” merkezli bir duruşu yok; onun yerine “mezhep” merkezli bir politika izlemeyi tercih ediyor İran. Haylidir bu … Devamını Oku
Şablonlar ve Doğru Tavır
Bir derginin Ocak sayısında müstear isimle çıkan bir yazıma derginin bir okuyucusundan zehir zemberek bir tepki aldım. Söz konusu derginin Mart sayısında mektup sahibini hedeflemeden ikinci bir yazı daha kaleme aldım. Büyük bir ihtimalle o yazıma da benzer bir tepki gelecek. Bu tepkiyi vesile edinerek –zaten çoktandır üzerinde durmaya niyetlendiğim– son derece önemli bir hususa burada neşter vurmak zaruret haline geldi. Bahsettiğim yazıda, “bid’at” konusunu ele almış ve Ehl-i Kitap ile ilgili bir paragrafı, İbn Teymiyye’nin “el-Cevâbu’s-Sahîh … Devamını Oku