Bu coğrafyaya dışarıdan taşınan diğer ithal din tasavvurları gibi, teşbih/tecsim akidesi de bozuk ve zararlı olduğu için, diğerleriyle olduğu gibi onunla da ilmî zeminde mücadeleye Allah Teala izin verdiği sürece devam edeceğim. “Yapacak başka iş kalmadı mı?” diyerek, bu mankurtlaştırıcı ideolojiyi değil de benim çabamı garipseyenlere tavsiyem, 14 asırdır bu Ümmet’in neye nasıl iman ettiğini ve birlik-beraberliğini hangi zeminde tesis ve idame ettiğini iyice araştırmalarıdır…
Mâturîdî Paneli
Ecdadımızın, yeni nesilleri bilginin içine yedirilmiş kimlik şuuruyla yetiştirmek amacıyla formüle ettiği kalıplar vardır. Hem hem özlü bilgi ihtiva eder ve ezberlemesi kolaydır, hem de her biri birer “kimlik kodu” niteliğindedir. 32 Farz, 54 Farz bunlardandır mesela. Sıbyan mektebine (ilkokul) gitme çağına gelen çocuklara karşılıklı soru-cevap tarzında belletilen bir formülasyon daha vardır: Kimin kulusun? Allah’ın. Kimin ümmetisin? Muhammed Mustafa (s.a.v)’in. Kimin zürriyetisin? Adem (a.s)’ın. Kimin milletisin? İbrahim (a.s)’ın. İtikatta mezhebin ne? Mâturîdî (veya Eş’arî) Amelde mezhebin? Hanefî … Devamını Oku
“İslam Şairi” İkbal
İslam Coğrafyası’nın Batı’nın işgal ve istilasına maruz kaldığı –bilhassa 19 ve 20.– yüzyıllarda, Ümmeti uyandırmak ve işgale örgütlü biçimde karşı durmak için pek çok bağımsızlık hareketi ortaya çıkmıştır. Bu hareketlerde ulema ve üdebanın hiç şüphesiz ayrı bir yeri ve ağırlığı olmuştur. Söz gelimi İngilizlerin Hindistan’ı işgali sonrası 1857’de gerçekleşen büyük ayaklanmada Hint ulemasının ağırlığı tartışılmazdır. Bu ulemanın Hanefî-Mâturîdî çizgiyle Tasavvufî karakteri mezc eden Diyobend ekolünden geliyor olması, üzerinde ayrıca durulması gereken son derece önemli bir noktadır. (Hiç … Devamını Oku