Barutun Mu Bitti Hocaefendi?

Ebubekir SifilCübbeli Ahmet Hoca, Şahıslar

Cübbeli Ahmet hoca geçen gün –televizyon kanalından da yayınlanan- bir sohbetinde şu meşhur “kefen” meselesini yeniden gündeme getirmiş. (https://www.youtube.com/watch?v=IeDnh6wZRz0)

Hasbel kader temsil makamında görüldüğü Tasavvuf’a ve erbabına hiç yakışmayan seviyesiz, çirkin bir üslupla sürdürdüğü konuşmada benim, İhsan Eliaçık’ın sözlerine dayanarak kendisini 370 ₺ fiyatla “yanmayan kefen” satmakla itham etiğimi söylemiş.

Bu mesele aylar önce gündeme gelmiş ve konuşulup bitmişken şimdi “müflis tüccar” gibi eski defterleri niye karıştırıyor Cübbeli hoca? Bir sohbetinde –benim bid’at ehliyle uğraşmayıp kendisiyle uğraştığım gibi “kargaları bile güldüren” bir iddiayı dillendirirken- sorduğu soruyu ben de kendisine sorayım: “İşimiz mi bitti hocaefendi?” Yoksa barutun mu tükendi?

Madem konuyu açtın ve bir iddiada bulundun, ben de üstüme düşeni yapmak durumundayım: Kefen meselesi gündeme geldiği zaman Vahdet gazetesinde bir yazı yazdım. (http://www.gazetevahdet.com/kefen-654yy.htm) O yazıda –sen aksini iddia etmiş olsan da– ne “yanmayan kefen”den bahsettim, ne de “370 bin” liradan! Peki o yazıda ben İhsan Eliaçık’a dayanarak sana iftira mı attım? Bu yazıyı okuyanlar lütfen az yukarıda verdiğim linkteki yazımı da okusunlar. Kim kime iftira atmış, görsünler…

Orada söylemiştim, burada da söylüyorum: Fahiş fiyata kefen satarak senin adını istismar ettiğini söylediğin kişiyi/kişileri yargı önüne çıkarıp bu “iftira”dan aklanmayı niçin düşünmedin? Birileri senin haberin olmadan, senin adını kullanarak, itibarını sıfıra indirecek şekilde ticaret yapacak ve sen, Cübbeli Ahmet, susacaksın?! Neden kamuoyunun önüne çıkıp, lafı hiç dolandırmadan, “Ben piyasada satılan herhangi bir kefenden daha pahalıya kefen satmadım, hiçbir şekilde bu kefen ticaretiyle ilişkim olmadı” demedin bugüne kadar? Diyemiyorsun, çünkü piyasaya çıkardığın “özel kefen”le ilgili video internette dolaşıyor hâlâ: http://youtu.be/TBF-ns6BJ4Y

Şimdi sen, zahmetler edip kumaşı “özel dokuma” kefen hazırlayacaksın, sonra binbir meşakkatle ceylan derisi bulup üzerine esma yazacaksın; yetmedi, “gerçek” misk ve safran bulup (“çok pahalıdır haa!” diyerek) onun üzerine de esma yazacaksın; yetmedi, mevtanın göğüs kısmına konması için bir kâğıda ayrıca başka esma yazacaksın… Bütün bunları Ümmet’e hizmet olsun diye “maliyetine” –ya da “piyasa fiyatına” diyelim– sattığını söyleyeceksin, biz de inanacağız öyle mi? Sen ne hayırsever insanmışsın da haberimiz yokmuş?! Bilmem hangi firmanın süperlüks otelinin reklamını da aynen böyle Allah rızasından başka bir maksat gözetmeden yapmışsındır sen…

Acaba meşayıh-ı kiramdan bir tek kimse olmuş mudur, senin gibi akçalı işlere gırtlağına kadar batmakta bir beis görmeyen?

Demagoji yaparak ve bana saldırarak üzerine yapışan bir ayıptan kurtulmaya, dikkatleri başka istikametlere çekmeye çalışıyorsun. Ama beceremiyorsun; mızrak çuvala sığmıyor çünkü.

İşbu “kefen” meselesi bağlamında “yanmayan kefen” ifadesini ben, o rezalet ilk çıktığında yaptığım görüntülü konuşmada ( http://youtu.be/0cSuPTfEDKU ) kullandım. Orada da senin, “kefenin yanmadığını söylediğine” dair herhangi bir iddiam olmadı. Senin kefen rezaletin ortaya döküldüğünde konu “yanmayan kefen” başlığı altında gündeme geldiği için konuyu o şekilde ifade etmiş oldum. Yoksa benim, “Cübbeli hoca “370 bin liraya” yanmayan kefen satıyor” tarzında bir beyanım kesinlikle olmadı. Yalana ve iftiraya alışmış dilin bu meselede de seni vebale sürüklüyor, aldırmıyorsun…

Son sözüm: Cübbeli Ahmet, sen Tasavvuf’un da Ehl-i Sünnet’in de yüz karasısın! Bir kere olsun dürüst olmayı dene; insanlara cami kürsüsünden yalan söylemeyi bırak! Allah’tan kork! Ahiret var, hesap var…

Ebubekir Sifil – 2 Ocak 2015