- Cesareti ve savaş sanatındaki dehası ile ünlü sahabî Hâlid b. el-Velîd (r.a), Yermuk savaşı günü takkesini kaybetmişti. Askerlere onu aramalarını emretti. Uzun aramalardan sonra takke bulundu. Bu oldukça eskimiş takkeyi ısrarla aratmasını yadırgayarak sebebini soranlara şöyle karşılık verdi:
“Hz. Peygamber (s.a.v) umre yapmış ve başını tıraş ettirmişti. Etrafında bulunanlar, O’nun saçının yanlardan kesilen uçlarını almak için atıldılar. Bense atik davranarak O’nun alnının perçeminden kesilen kısmı aldım ve onu bu takkemin içine koydum. Bu saç yanımdayken girdiğim her savaşta galip geldim.” (et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, IV, 104; II, 335; el-Hâkim, el-Müstedrek, III, 299.)
ez-Zehebî, Telhîsu’l-Müstedrek‘te bu rivayetin senedinin münkatı (kesintili) olduğunu söylemiştir. el-Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid‘de (IX, 349), ravilerinin sahih hadis ravileri olduğunu belirttikten sonra bu inkıtayı şöyle açıklar: “Senetteki Ca’fer (b. Abdillah b. el-Hakem) Sahabe‘den bir gruptan hadis işitmiştir; ancak Hâlid b. el-Velîd‘den hadis işitip işitmediğini bilmiyorum.”
Müracaat ettiğim Rical kitaplarında bu zatın cerh edildiğine dair herhangi bir bilgiye rastlamadım.
- Mü’minlerin annesi Hz. Esmâ (r.anha)’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: “… İşte Hz. Peygamber (s.a.v)’in cübbesi! (…) Aişe (r.anha) vefat edene kadar bu cübbe onun yanında idi. O vefat edince ben aldım. Resulullah (s.a.v) onu giyerdi. Şimdi biz de onu hastalar için yıkıyoruz; onunla şifa talep ediliyor.” (Müslim, “Libâs”, 10.)
- Mu’âviye b. Esbî Süfyan (r.a) zamanında şiddetli bir kuraklık olmuştu. Mu’âviye (r.a) Şamlılar‘la birlikte yağmur duası yapmak için minbere çıktı ve oturduğu zaman Yezîd b. el-Esved el-Cüreşî‘nin nerede olduğunu sordu. Orada bulunanlar Yezîd b. el-Esved‘i çağırdılar. Geldiğinde Mu’âviye (r.a) ona minbere çıkmasını söyledi. Yezîd b. el-Esved minbere çıktı ve Mu’âviye (r.a)’ın ayaklarının yanına oturdu.
Akabinde Mu’âviye (r.a) şöyle dua etti: “Allahım! Bugün en hayırlımız ve en efdalimiz olan kişiyi bizim için sana aracı yapıyoruz. Allahım! Yezîd b. el-Esved el-Cüreşî‘yi bizim için sana aracı yapıyoruz. Ey Yezîd, ellerini kaldır!”
Bunun üzerine Yezîd b. el-Esved ellerini kaldırdı; orada bulunanlar da ellerini kaldırdılar. Hemen oracıkta batı tarafından bir bulut beliriverdi ve bir rüzgâr çıktı. Ardından da öyle bir yağmur yağdı ki, neredeyse insanlar evlerine ulaşamayacaktı. (İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübrâ, VII, 210; ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, IV, 127.)
İbn Hibbân (Kitâbu’s-Sikât, V, 532) ve (yukarıda belirttiğim yerde) ez-Zehebî, (sahabî olup olmadığında ihtilaf bulunan) ed-Dahhâk b. Kays el-Fihrî‘nin de Yezîd b. el-Esved ile yağmur duasına çıktığını ve duanın hemen ardından yağmur yağdığını kaydederler.
- ez-Zehebî‘nin Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ‘da (XI, 212) naklettiğine göre İmam Ahmed‘in oğlu Abdullah, babasının, Efendimiz (s.a.v)’in saçıyla tevessülde bulunduğunu; onu öptüğünü ve içine daldırdığı kaptaki suyu şifa niyetiyle içtiğini söylemiştir.
- Yine aynı kaynaktan (XVI, 400-1) öğrendiğimize göre İmam et-Tebarânî ile –kendisi gibi birer Hadis imam olan– Ebû Bekr b. Mukrî ve Ebu’ş-Şeyh, Medine‘de bulundukları zamanlardan birinde yiyecekleri tükenmiş, aç kalmışlardı. Açlık dayanılmaz bir hal alınca Ebû Bekr b. Mukrî, “kabr-i saadet“e giderek, “Ey Ellah’ın Resulü! Açlık bizi perişan etti!” diye serzenişte bulunur. Medine‘de oturanlardan birisi aynı günün akşamı kapılarını çalar ve “Bizi Hz. Peygamber (s.a.v)’e şikâyet etmişsiniz. Rüyama geldi ve size yardım etmemi emir buyurdu” diyerek elindeki yiyecek dolu sepeti kendilerine verir…
Sahabe‘den itibaren Selef‘in tevessül kapsamına giren tutum ve fiilleri konusunda zikredilebilecek olanlar elbette bunlardan ibaret değildir. Hz. Ömer (r.a)’in Hz. Abbas (r.a) ile tevessülü, Mâliku’d-Dâr ve el-Utbî‘nin naklettiği anekdotlar ve daha pek çok rivayet, daha önce işaret ettiğim eserlerde zikredildiği için onları tekrar ederek yazıyı uzatmak istemiyorum…
Allah Teala ile birlikte bir başkasına dua etme (yalvarma, niyazda bulunma) konusuna gelince, meşru tevessülde bunun yeri olmadığı açıktır. Tevessülün caiz/meşru olduğunu söyleyen aklı başında hiç kimse bunu tecviz etmemiştir. Eğer bazı kimseler bu konuda yanlış bir tutum ve anlayış içinde iseler, onları hemen “şirk”le damgalayıp İslam dairesi dışına atmaya çalışmak yerine, yapılması gereken, “Din nasihattir” fehvasınca kendilerini doğruya yöneltmek ve işin hakikatini açıklamaktır.
Allah Teala’dan herhangi bir şey dilerken araya bir başkasını koymayı mutlak anlamda “şirk” olarak niteleyenler, “O’na (yaklaşmak için) vesile arayın” (5/el-Mâide, 35) ve “Onlar nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler ve Allah’tan mağfiret dileseler ve Resul de onlar için istiğfarda bulunsaydı, elbette Allah’ı çok affedici, çok merhametli bulurlardı” (4/en-Nisâ, 64) gibi ayetleri anlamlandırmada gerçekten müşkilat içindedir. Allah Teala kullarına şah damarlarından daha yakın iken (50-Kâf, 16) ve dua edenin duasına karşılık vereceğini bildirmişken (2/el-Bakara, 286), bağışlanmak için Peygamber de olsa bir başkasının duasına insan niçin mecbur kalsın?!..
Hz. Yusuf (a.s)’ın, babası Hz. Ya’kûb (a.s)’ın gözlerinin açılması için önceden elçilerle gömleğini gönderip yüzüne sürmelerini istemesi ve böyle yapıldığında babasının gözlerinin açılması (12/Yûsuf, 92-6) hadisesi de konumuz bakımından önemli bir gerçeğe işaret etmektedir.
Tevessül konusunda şedit tavır takınanlar elbette Hz. Ya’kûb (a.s)’ın bu davranışını, gözlerinin açılması için –en hafif tabiriyle– bir “bez parçası”ndan medet ummak, Hz. Yusuf (a.s)’ın davranışı da o bez parçasında bir fayda vehmetmek olarak açıklama talihsizliğine düşmeyeceklerdir. Öyleyse bu olayın “makul” açıklaması nedir?
Not: İnşaallah yarın idrak edeceğimiz mübarek Ramazan ayının bütün Ümmet’e hayır, esenlik ve kurtuluş getirmesini niyaz ediyorum.
Milli Gazete- 14 Ekim 2004