Eğer “tevessül“ü “sebeplere sarılma”nın bir çeşidi olarak görürsek –ki aslında ona bundan başka bir anlam yüklemek doğru değildir– meselenin o kadar büyütülecek bir yanı olmadığı anlaşılacaktır.
Savaşırken düşmanı öldürmek için silah kullanmak, aslında fiilen silah ve mermiyle tevessülden başka bir şey değildir. Gerçekte öldüren Allah Teala olduğu halde, hatta “(O gün) onları siz öldürmediniz; fakat onları Allah öldürdü. (Ey Resulüm! Düşmana ok) attığın zaman sen atmadın; fakat Allah attı” mealindeki 8/el-Enfâl, 17 ayetinde düşmanı öldüren şeyi atanın Allah Teala olduğu zikredildiği halde savaşırken silaha sarılmaktan geri durmayız…
Daha önce bir kısmının adını zikrettiğim çalışmalarda konuyla ilgili merfu hadislerin durumu hakkında doyurucu bilgi mevcut olduğu için burada onların tümünü tekrar etmek zait olacak.
Söz konusu rivayetleri ele alan çalışmaların mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğini belirterek, Sahabe‘nin ve daha sonraki nesillerin “tevessül” kapsamına giren tutum ve tatbikatlarından –bir kısmı merfu rivayetler ihtiva eden– birkaç örnek zikredeceğim.
- Sahabe, hastalık vb. bir sıkıntıdan kurtulmak için Efendimiz (s.a.v)’in mübarek vücudundan ayrılan saç, sakal teli gibi şeylerle tevessül ederdi. Osman b. Abdillah b. Vehb‘in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ailem beni Hz. Peygamber (s.a.v)’in zevcesi Ümm-ü Seleme (r.anha)’ye, bir gümüş bardak içindeki su sebebiyle yolladı. (…) O bardağı içinde Hz. Peygamber (s.a.v)’in saçları vardı. İnsanlar, kendilerine göz değmesi yahut (başka) bir şey (hastalık) isabet ettiği zaman Ümm-ü Seleme‘ye bir kap gönderirlerdi. Ben de gittiğimde Ümm-ü Seleme‘nin yanında küçük bir kap (bardak ve) içinde bir takım kırmızı (kına ile boyanmış) saçlar gördüm.” (el-Buhârî, “Libâs”, 66.)
İbn Hacer (“Fethu’l-Bârî“, X, 353) bu rivayetin şerhinde şunları söyler: “İnsanlardan birisine göz değmesi veya başka herhangi bir hastalık isabet ettiği zaman Ümm-ü Seleme validemize bir kap gönderirlerdi. O da Hz. Peygamber (s.a.v)’in, yanında bir kap içinde mahfuz bulunan saçlarından (birkaç tel) alır, getirilen kabın içindeki suya atar, (saçları aldıktan sonra) suyu iade ederdi. Halk, içinde Hz. Peygamber (s.a.v)’in saçlarının yıkandığı o suyu şifa bulmak maksadıyla içer veya yıkanır, o suyun bereketiyle şifa bulurdu.”
- Hz. Peygamber (s.a.v), gündüz uykusu (kaylule) için Ümm-ü Süleym‘in yanına giderdi. Bir keresinde Ümm-u Süleym, Efendimiz (s.a.v) uyuduğu zaman terini ve (yastığa düşen) saç tellerini bir şişe içine toplamış ve güzel bir koku ile karıştırarak saklamıştı.
Enes b. Mâlik (r.a), vefatı yaklaştığı zaman, öldükten sonra bedenine ve kefenine konacak kokunun içine, Hz. Peygamber (s.a.v)’in terinin ve saç tellerinin bulunduğu (ve annesi Ümm-ü Süleym (r.anha) tarafından muhafaza edilen) kokudan da katılmasını vasiyet etmişti. Vefat ettiği zaman bu vasiyeti yerine getirildi.” (el-Buhârî, “İsti’zân”, 41.)
(İbn Hacer (“Fethu’l-Bârî“, XI, 71-2), el-Buhârî‘nin bu rivayetinde “saç teli”nin zikrini “garib” olarak niteler ve Müslim‘in sadece “ter”i zikrettiğine dikkat çeker. Ardından da birazdan nakledeceğim rivayeti aktararak, Efendimiz (s.a.v)’in veda haccında tıraş olduğu zaman, kesilen saç tellerinden Hz. Enes (r.a)’ın babası Ebû Talha (r.a)’ın aldığı kısmın Ümm-ü Süleym (r.anha)’nın biriktirdiği ter ile aynı kapta muhafaza edildiğini söyler.)
Bu olayı Müslim de (“Fedâil”, 84, 85) rivayet etmiş ve şöyle bir ziyadeye yer vermiştir: Efendimiz (s.a.v) uyanıp da Ümm-ü Süleym (r.anha)’ya ne yaptığını sorunca, “Çocuklarımız için bunun bereketini umuyoruz” cevabını almış ve “İsabet ettin” buyurmuştur.
- Enes b. Mâlik (r.a)’ın naklettiğine göre Efendimiz (s.a.v) haccettikten sonra tıraş olurken kesilen saçlarını orada bulunanlara dağıtmıştır. (el-Buhârî, “Vudû”, 33; Müslim, “Hacc”, 323, 324.)
Müslim’in belirttiğim yerde naklettiğine göre Efendimiz (s.a.v) saçlarından bir kısmını halka dağıtmış, bir kısmını da Enes b. Mâlik (r.a)’ın babası Ebû Talha (r.a)’a vermiştir.
- sıradaki rivayet üzerinde dururken de belirttiğim gibi, Ümm-ü Süleym (r.anha)’nın, Efendimiz (s.a.v)’in teriyle birlikte muhafaza ettiği saçı da, Efendimiz (rs.a.v) tarafından Ebû Talha (r.a)’a verilenler olmalıdır.
Yine belirttiğim yerde el-Buhârî‘nin naklettiğine göre İbn Sîrîn, Abîde b. Amr es-Selmânî‘ye, kendisinde, Efendimiz (s.a.v)’e ait olan ve Hz. Enes (r.a)’den intikal etmiş bulunan saç telleri olduğunu söylemiş, Abîde, “Onlardan bir tek telin bende olması, benim için dünyadan ve içindekilerden daha sevimlidir” demiştir.
Buradaki Abîde (“Fethu’l-Bârî“de (I, 273) muhtemelen baskı hatası sonucu “İbn Ömer ve es-Selmânî” tarzındadır, ve araları virgülle ayrılmıştır; doğrusu yukarıda zikrettiğim gibi, Abîde b. Amr es-Selmânî olacak), Tabiun’un büyüklerinden ve Muhadramun‘dandır. Hz. Ömer (r.a)’in meşhur kadını Şurayh, içinden çıkamadığı meseleleri ona sorardı.
Milli Gazete- 12 Ekim 2004