Tebliğ ve Sorumluluk-3

Ebubekir Sifil2005, 2005 Yılı, Gazete Yazıları, Kasım 2005, Kasım Ayı 2005 OS, Okuyucu Soruları

Son iki yazıda cevabıyla iştigal ettiğim soruyla alakası dolayısıyla bir meseleyi daha istitraden buraya eklemekte fayda mülahaza ediyorum: İmam el-Eş’arî‘nin, “Biz peygamber göndermedikçe (kimseye) azap etmeyiz” (17/el-İsrâ, 15) ayetini ve benzeri muhtevadaki nassları esas alarak ehl-i fetretin ehl-i necat olduğunu söylediği, konuyla ilgili eserlerde yaygın olarak ifade edilen bir husus. Oysa İmam el-Eş’arî‘nin konu hakkındaki tavrının böyle mutlak ve kesin bir şekilde ifade edilmesi kanaatime göre isabetli değil.

Araştırabildiğim kadarıyla günümüze ulaşıp da neşredilmiş olan eserlerinden herhangi birisinde İmam el-Eş’arî, bu meseledeki görüşünü net olarak tesbit etmemize yetecek izahatı vermiyor. Kendi eserlerini saymazsak, onun görüşlerini sistemli bir şekilde bize kadar ulaştıran ilk el kaynaklardan İbn Fûrek‘in Mücerredu Makâlâti’ş-Şeyh Ebi’l-Hasan el-Eş’arî‘si, yazının başında zikrettiğim yaygın kanaatin tartışmaya son derece açık olduğunu ortaya koymaktadır.

Öncelikle şunu belirtelim: İmam el-Eş’arî‘ye göre bir şeyin gerekli (vacip) olup olmadığını bilmenin yolu akıl değil sem’ (haber, vahiy) dir. Tek başına akıl herhangi bir şeyi vacip kılamaz; akıl sahipleri de sırf akla dayanılarak herhangi bir şeyle mükellef kılınamazlar.

Üzerinde durduğumuz mesele de bu temelde İbn Fûrek tarafından İmam el-Eş’arî‘ye şu ifadelerle nisbet edilmektedir: “Kendisine davet gelmemiş ve risalet(in çağrısı) ulaşmamış kimseler hakkında tevakkuf edilir. Böyle kimselerin fiillerinin kabul mü yoksa red mi edileceği, sevap mı yoksa azap mı getireceği, taat mi yoksa isyan mı ve güzel mi yoksa çirkin mi olduğu kesin bir şekilde söylenemez…”[1]İbn Fûrek, Mücerredu’l-Makâlât, 285.

  1. Aralarında herhangi bir ayrım yapmaksızın bütün gayrimüslimlerin hükmünün bir olup olmadığı meselesine gelince, birçok Kur’anî beyan, kâfirlerin dünyada yaptığı iyiliklerin boşa gittiğini ortaya koymaktadır. Birkaçının mealini verecek olursak:

“(Kâfirlerin) bu dünya hayatında sarf ettiklerinin durumu, kendilerine zulmeden bir kavmin ekinlerine isabet ederek kavurup mahveden soğuk bir rüzgâra benzer. Allah onlara zulmetmedi; fakat onlar kendilerine yazık ettiler.” (3/Âl-i İmrân, 117)

– “Ayetlerimizi ve ahiretteki karşılaşmayı yalanlayanların bütün işledikleri boşa gitmiştir.” (7/el-A’râf, 147)

– “Rabblerine karşı kâfir olanların misali (şöyledir): Onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. Yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler.” (14/İbrâhîm, 18)

– “De ki: “Size, amelleri en çok hüsrana gidenleri haber vereyim mi? (Onlar ki) güzel işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatındaki çabaları boşa giden kimselerdir. Bunlar, Rabblerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenlerdir. Bunun için yaptıkları boşa gitmiştir.” (18/el-Kehf, 1/3-5)

Burada zikredilenler ve aynı muhtevadaki diğer ayetler, kâfirlerin dünya hayatında “güzel/yararlı iş” başlığı altına girecek iş ve davranışlarının kıyamet günü affedilmeleri konusunda herhangi bir değer ifade etmeyeceğini açık bir şekilde göstermektedir. Olsa olsa kâfirlerin bu dünyadaki yaşantıları ile doğru orantılı olarak cehennemdeki azaplarının farklı derecelerde olacağından bahsedilebilir. Efendimiz (s.a.v)’in, amcası Ebû Tâlib‘in azabının diğer müşriklerinkine oranla daha hafif olacağı konusundaki beyanıel-Buhârî, “Menâkıbu’l-Ensâr”, 40. bu hususta yol göstericidir.

Milli Gazete – 14 Kasım 2005

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 İbn Fûrek, Mücerredu’l-Makâlât, 285.