“Bu Kitab’ı ve Mizan’ı hak ile indiren Allah’tır ve ne bilirsin, belki kıyamet yakındır. Ona inanmayanlar, onun bir an önce gelmesini isterler. İman edenler ise ondan korkar ve hak olduğunu bilirler…” (42/eş-Şûrâ, 17/8)
Burada, teknoloji aracılığıyla hayatı ebedileştirme tutkusunun ardından sürüklen seküler zihniyetin ekolojik dengeyi korkunç boyutlarda tahrip eden ve böylece kıyametin kopmasına zemin hazırlayan tutumuna bir işaret bulunduğunu söyleyerek asıl maksada geçelim:
Kıyametin kesin bir hakikat olarak bir gün mutlaka kopacağına iman edenler acaba ondan niçin korkar? Kur’an‘ın pek çok ayetinde, varış yerlerinin cennet olduğu ve kendileri için herhangi bir korku ve hüzün bulunmadığı vurgulanmakta iken kıyametle birlikte başlayacak olan “öte dünya“dan korkmak mü’minlerin bir özelliği olarak niçin zikredilmiş olabilir?..
“Müttakileri Rahman’ın huzuruna kafileler halinde toplayıp, günahkârları ise susuz olarak cehenneme süreceğimiz gün, Rahman olan Allah katında bir ahdi olan hariç, onlar şefaate malik olamayacaklardır.” (19/Meryem, 85-7)
Burada 3 grup insanın zikredildiği görülmektedir: 1) Müttakiler, 2) Cehenneme sürülecek olan mücrimler, 3) Kendileri için şefaat edilecek olanlar. Müttakilerin doğrudan cennete gideceği ve mücrimlerin –ki burada “inkârcıların kastedildiği açıktır; “susuz olarak cehenneme sürülmeleri” de bu hususu teyit etmektedir– azaba sürüleceği malum olduğuna göre, geriye, kendilerine “şefaat” edilecek olan kimseler kalmaktadır. “Şefaat“in Kur’anî delillerinden birisini teşkil eden son ayetle, günahkâr olarak ölen mü’minlerin –detayı hadislerde belirtildiği şekilde– “şefaat“e mahzar olarak sonunda cennete gidecekleri hususuna istidlal edilebilir.
Buraya kadar zikrettiğim ayetler –ve benzerleri– yanında, mü’minleri sürekli olarak tevbeye ve bağışlanma dilemeye teşvik eden ayetler üzerinde iyice düşünüldüğünde, günahları bağışlanmadan ölen mü’minlerin, günahları miktarınca azap çektikten sonra cennete gideceği konusundaki Ehl-i Sünnet inancının “safsata” olarak nitelendirilmesinin isabetsiz olduğu anlaşılacaktır.
İmam et-Tahâvî, Hanefî mezhebinin üç büyük imamının itikadını naklettiği el-Akîdetu’t-Tahâviyye‘de onların şöyle dediğini nakleder: “Ümmet-i Muhammed içinde büyük günah işlemiş olan muvahhid kimseler eğer tevbe etmeden ölmüş ve fakat Allah’a mü’min olarak kavuşmuş iseler, cehennemde ebedî olarak kalmayacaklardır. Bu kimselerin durumu Allah Teala’nın dilemesine ve hükmüne bağlıdır. Dilerse onları bağışlar ve affeder, dilerse adaletiyle onlara cehennemde azaplandırır ve sonra rahmetiyle ve taat ehli olan şefaatçilerin şefaatiyle oradan çıkarıp cennetine gönderir…”
Yine İmam Ebû Hanîfe, el-Fıkhu’l-Ekber‘de şöyle der: “Günahlar mü’mine zarar vermez demeyiz. Keza, günah işleyen (mü’min) kimsenin, cehenneme girmeyeceğini de söylemeyiz. Dünyadan mü’min olarak ayrılan kimse fasık da olsa cehennemde ebedi olarak kalır demeyiz.”
(Devam edecek)
Milli Gazete – 2 Aralık 2003