Okuyucu Soruları-25 Cehennem Hayatı-3

Ebubekir Sifil2003, 2003 Yılı, Gazete Yazıları, Kasım 2003, Kasım Ayı 2003 OS, Okuyucu Soruları

Harun Yahya‘nın, “cehenneme giren hiç kimsenin oradan bir daha çıkamayacağı” iddiası, modern zamanlara özgü bir “moda” olan “Kur’an müslümanlığı” (ya da daha doğru ifadesiyle “meal müslümanlığı“) akımına niçin ısrarla karşı durmamız gerektiğine açık bir örnek teşkil ediyor. Kur’an‘ı, başka hiçbir kaynaktan yardım almadan “gereği gibi” ihata edebileceğini, onu bir bütün olarak “murad-ı ilahi“ye uygun tarzda kavrayabileceğini söyleyenler, aslında ne söylediklerinin çok da farkında değiller… (Harun Yahya‘nın “tam olarak” bu tavırda olup olmadığı bir bahs-i diğer.)

Günahlarına tevbe etmeden ölen mü’minlerin –Yüce Allah tarafından bağışlanmamaları halinde– cehennemde günahları kadar azap çektikten sonra cennete gideceği konusunda Kur’an gerçekten suskun mudur? Yazıyı fazla uzatmadan sadede geçelim:

Kur’an‘da, mü’minlere hitaben şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (66/et-Tahrîm, 6) Eğer cehennem azabından emin olmak için sadece “iman etmiş olmak” yeterli ise, bu uyarının muhatabının “mü’minler” değil, genel olarak bütün insanlar olması daha uygun değil midir? (Bu doğrultudaki birkaç örnek için bkz. 2/el-Bakara, 281; 3/Âl-i İmrân, 130-1…) Yüce Allah, mü’minlere cenneti vaat etmişken (örnek olarak bkz. 9/et-Tevbe, 72) mü’minlerin, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de. Ve bizi ateşin azabından koru” (2/el-Bakara, 201; ayrıca bkz. 3/Âl-i İmrân, 16, 191-2…) diye dua etmesinin ne anlamı olabilir? (Bunlar dışında Kur’an‘da mü’minleri tevbeistiğfara çağıran onlarca ayetin mevcudiyeti hepimizin malumu olduğu için daha fazla örnek zikretmeye gerek görmüyorum.)

Şu halde günahkâr olduğu halde bu dünyadan tevbesiz olarak ayrılmış ve meşiet-i ilahiyyenin bağışlanmasına taalluk etmediği mü’minlerin de –kâfirlerin azabı kadar ağır ve sonsuz olmasa da– belli bir süre ve belli bir derecede cehennem azabını tadacaklarını söylememiz gerekiyor.

“Ey iman edenler! Karşılıklı rızayla akdettiğiniz ticaret müstesna olmak üzere mallarınızı aranızda batıl bahanelerle yemeyin. Nefislerinizi de öldürmeyin. Allah size karşı cidden bağışlayıcıdır. Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, yarın onu bir ateşe yaslayacağız. Allah’a göre bu kolaydır. Eğer siz, nehyedildiğiniz günahların büyüklerinden kaçınırsanız, küçük günahlarınızı örter ve sizi şerefli bir makama iletiriz.” (84/en-Nisâ, 29-31)

Bu ayetlerin bağlamı, hitabın mü’minlere yönelik olduğunu açık biçimde göstermekte ve burada, Yüce Allah‘ın sakındırdığı büyük günahları işleyenlerin ateşle azaplandırılacağı belirtilmektedir. Öyleyse bu azabın, kâfirlerin maruz kalacağından farklı olması gerekir. Zira –Harun Yahya‘nın da vurguladığı gibi– cehennem aslolarak mü’minler için değil, kâfirler için hazırlanmıştır.

Yine burada önemli bir nokta bulunuyor: Bu ve benzeri ayetlerde sakındırıldıkları büyük günahları işlemiş olan mü’minlerin durumu ne olacaktır? Böyle kimselerin –”mü’min” vasfını yitirmedikleri halde– cehennemde ebedi kalacağını söylemek mümkün müdür? “Evet”se bu noktaya açık biçimde delalet eden ayet hangisidir?

(Devam edecek)

Milli Gazete –  29 Kasım 2003