Buraya alamayacaım kadar uzun alıntılar içeren e-mailinde bir kardeşim, Sahabe konusunu ele almamı istemiş. Gönderdiği e-mailde yer alan alıntılarda, kimlere sahabî deneceği konusunda farklı birkaç nakil yer alıyor. Bu nakilleri kaynağından araştırarak tekit etme ihtiyacı duymadım. Zira mezkûr nakillerin, Ehl-i Sünnet‘in sahabî sayarak hürmet gösterdiği bazı isimlerin cerhine yönelik olduğu, dolayısıyla hangi cenahtan geldiği açık.
Bu konuda burada yapmayı tercih edeceğim şey, Ehl-i Sünnet‘in Sahabe anlayışını ve bu anlayışın altında yatan gerekçeleri kısaca tekrarlamaktan ibaret olacak.
Bilindiği gibi Hadisçiler ile Usul-i Fıkıhçılar‘ın sahabî tanımları arasında farklılıklar mevcuttur. Genel olarak Hadisçiler, Hz. Peygamber (s.a.v) ile mü’min olarak –kısa bir süre dahi olsa– görüşen ve iman üzere ölen kimselere sahabî derken çerçeveyi geniş tutmuş, Usulcüler ise Hz. Peygamber (s.a.v) ile birlikte bulunma süresinin daha uzun olmasını şart koşmuştur. (Daha farklı görüşlerin de ileri sürüldüğü bu mesele hakkında geniş bilgi için bkz. el-Leknevî, Zaferu’l-Emânî, 528 vd.; Ebû Gudde, Lemehât, 37 vd., Dr. Ergün Çapan, Kur’an-ı Kerim’de Sahabe.) Bu ihtilaftan teferri eden meselelere takılmadan şu kadarını söyleyelim ki, Ehl-i Sünnet‘in, kimlere sahabî deneceği konusundaki “iç ihtilafı”, Sahabe‘nin cerhine, dolayısıyla Sahabe kanalıyla gelen rivayetlerin tevhinine yol açacak mahiyette değildir.
Sahabî tanımı ve Sahabe‘nin adaleti söz konusu edildiğinde her ne kadar ilk anda akla, tek hadis rivayetiyle bilinen veya hiç rivayeti bulunmayan kişilerin durumu gelmekte ise de, kimi çevrelerin Sahabe meselesini gündeme getirmesindeki asıl maksadın, sahabî –dolayısıyla Kur’an ve Sünnet tarafından tezkiye edilen zümrelere dahil– olduğunda ihtilaf bulunmayan kimselerin de cerhi olduğunu anlamak zor değildir.
Bunun varacağı nokta ise özellikle bize kadar hadis rivayetleri kanalıyla intikal etmiş olan Sünnet‘in büyük bir kısmının tezyifi olacaktır. Hatta iş bu noktada da durmayacak, Kur’an‘ın nakli konusunda da şüphe ve tereddütler ortaya çıkmaya başlayacaktır.
Zira İmam en-Nesâî‘nin de dediği gibi İslam eğer bir ev ise, kapısı Sahabe’dir. Sahabe‘nin güvenilirliğine bulaştırılacak en küçük bir leke, onlar vasıtasıyla nakledilen şeylerin tümünün gölgelenmesi anlamına gelecektir…
Burada dile getirilmesi gereken önemli bir diğer nokta da şudur: Ulemanın da üzerinde önemle durduğu gibi, Sahabe‘nin adil (güvenilir) olduğunu söylemekle, onların masum olduğunu iddia etmek farklı şeyledir. Ehl-i Sünnet, Sahabe‘nin adil olduğunu söylerken, onların günahsız (masum) olduğu kanaatine asla prim vermemiştir. Elbette onların da birer beşer olarak hata, kusur ve günahları olmuştur. Onları diğer nesillerden üstün kılan ise Kur’an ve Sünnet‘te övülmelerine sebep teşkil eden meziyetleridir. Kur’an ve Sünnet tarafından övüldükten sonra ise onlar için bu durum bizatihi en önemli meziyet olarak karşımıza çıkmaktadır.
(Devam edecek)
Milli Gazete – 6 Kasım 2003