Soru:
“Mizanda seyyiatın ağır gelmesiyle hasenatın ağır gelmesi arasında bir fark var mıdır? Sonuçta her iki durumda da günahların karşılığı olarak bir süre cehennem azabı görülmeyecek mi?”
Cevap:
Önce soruda geçen “mizan” üzerinde duralım: “Terazi” anlamındaki bu kelime Kur’an’da birçok yerde geçmektedir.[1]Mesela bkz. 7/el-A’râf, 8-9; 21/el-Enbiyâ, 47; 23/el-Mü’minûn, 102-3; 101/el-Kari’a, 106-9. Ehl-i Sünnet, gerek Kur’an’da gerekse hadislerde[2]Bkz. es-Süyûtî, el-Büdûru’s-Sâfire, 303 vd. geçen mizanın hak ve hakiki anlamda amellerin tartılacağı bir terazi olduğunda icma etmiştir.
Mu’tezile’nin bir kısmına[3]İbn Ebî Şerîf, el-Müsâmere, 239. göre ilgili ayetlerde “mizan” hakiki anlamda kullanılmamıştır. Zira “amel”, araz olduğu için “tartılabilir” değildir. Dolayısıyla “amellerin tartılması”ndan kasıt “adaletin gerçekleşmesi”dir. Ehl-i Sünnet alimler buna çeşitli şekillerde cevap vermiştir. Özeti şudur: Burada “amellerin tartılması”ndan maksat, amellerin yazılı olduğu sayfaların (amel defterlerinin)[4]Bkz. 19/el-Kehf, 49. tartılmasıdır. “Kirâmen kâtibîn” denen melekler insanın amellerini devamlı surette kaydetmektedir. Ahirette işte bu meleklerin amelleri yazdığı defterler tartıya konacak, tartısı ağır gelenler mükâfat, hafif gelenler ise ceza görecektir.
Ayetlerde zikri geçen bir hususu, hakiki anlamda anlama imkânı varken mecazî anlama hamletmek doğru değildir. el-Kurtubî, el-Kuşeyrî’nin bu noktadaki tesbitini –beğenisini de ifade ederek– şöyle aktarır: “Mizan’a böyle bir anlam verilmesi doğru kabul edilecek olursa, Sırat’a “hak din” demek, Cennet ve Cehennem hayatının bedenler için değil, ruhlar için söz konusu olacağını söylemek, şeytan ve cinlerin “kötü ahlak”, meleklerin ise “iyilik sever güçler” olduğunu iddia etmek de doğru olur…”[5]el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, VII, 107.
“Allah Teala her şeyi hakkıyla bildiğine göre amellerin bu şekilde tartılmasının ne hikmeti olabilir?” sorusuna da şöyle cevap verilmiştir: Amellerin tartılmasındaki hikmet, bütün mahlukatın şahit kılınması suretiyle bahtiyar insanların mutluluğunun, bedbaht insanların da keder ve hüsranının artırılması olabilir.
Soruda yer alan hususa gelince, es-Süyûtî’nin kaydettiğine göre İbn Abbâs (r.a) şöyle demiştir: “Kıyamet günü insanlar hesaba çekilir. İyilikleri (sevapları) günahlarından bir fazla olan kimse (dahi) Cennet’e girer. Mizan, bir çekirdek ağırlığı(ndaki amel) ile dahi ağır veya hafif gelir…”
Ulema şöyle demiştir: Kıyamet günü insanlar üç gruptur: Büyük günah işlememiş olan müttakiler, hem büyük günahı hem de sevabı olan mü’minler, kâfirler. Müttakilerin sevapları bir kefeye ve varsa bağışlanmamış küçük günahları diğer kefeye konur; Allah Teala onların küçük günahlarına ağırlık vermez; sevapların bulunduğu kefe ağır basar ve böylece Cennet’e giderler. İkinci grupta yer alanların her iki sınıf ameli terazinin iki kefesine konur. Eğer hasenatları ağır basarsa Cennet’e girerler. Seyyiatları ağır basarsa, Allah Teala’nın dilemesine kalmıştır; onlara günahları miktarınca azap da edebilir, doğrudan Cennet’e de koyabilir…”[6]es-Süyûtî, a.g.e.; 320 vd.
Milli Gazete – 12 Şubat 2006
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Mesela bkz. 7/el-A’râf, 8-9; 21/el-Enbiyâ, 47; 23/el-Mü’minûn, 102-3; 101/el-Kari’a, 106-9. |
---|---|
↑2 | Bkz. es-Süyûtî, el-Büdûru’s-Sâfire, 303 vd. |
↑3 | İbn Ebî Şerîf, el-Müsâmere, 239. |
↑4 | Bkz. 19/el-Kehf, 49. |
↑5 | el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, VII, 107. |
↑6 | es-Süyûtî, a.g.e.; 320 vd. |