Artık geleneksel hale getirdiğimiz “Okuyucu Soruları” serisinin bu yılki bölümüne başlıyoruz bugünden itibaren. Muhtemel bir yanlış anlamanın önüne geçmiş olmak için bir noktanın altını çizmek istiyorum öncelikle: İnternet üzerinden cevaplandırmayı tercih ettiklerim dışında kalan ve bu köşeye taşımakta fayda mülahaza ettiğim soruları ayrı bir dosyada biriktiriyorum. Gerek geçmiş yıllarda, gerekse bu yıl gelen sorular arasında dalgınlık neticesi cevapsız bıraktığım olmuşsa ve bu yüzden soru sahiplerinin, sorularını önemsemediğim gibi bir düşünceye kapılmasına sebebiyet vermişsem, kendilerinden helallık diliyor ve sorularını tekrar göndermelerini rica ediyorum.
İkinci bir husus: Soru sormak maksadıyla gönderdiğiniz maillerin, selam, dua, tebrik, teşekkür vb. kısımlarını, yer tutmaması ve bir anlamda “kişiye özel” mesajlar ihtiva ettiği için burada zikretmiyor, sadece soru metnine yer veriyorum.
Ve son bir nokta: Gönderilen mesajlar içinde Türkçe hatası ihtiva eden cümleler varsa, düzelterek buraya aktarıyorum. Bilginize…
Soru: “Mezhepler arası ihtilaflar neden çıkmıştır? Kur’an ve Sünnet gibi iki büyük nass varken neden dört büyük hak mezhep arasında bile ihtilaflar çıkmıştır? Bunu bir örnekle açıklayacak olursak: Hanefi mezhebi ile diğer mezhepler arasında namazlarda elleri kaldırma hususu, kıraatlar, rukû ve secde arasında çok fark var. Hanbeli, Maliki ve Şafiiler bu konuda ellerini kaldırarak amel etmelerine rağmen neden İmam Ebu Hanife farklı bir yol izlemiştir? Hatta bu üç mezhep imamında bile bu konularda farklılıklar var. Ben hadislerin ricallerine indiğimde Ahmed b.Hanbel’in getirmiş olduğu hadisleri daha sağlam buluyorum. Hem bizim muhaddislerimizin kitaplarında da bu hadisler mevcut. Hadislerin senedi sağlam ve hasen. Türkiye’de yaşayan insanların çoğu Hanefi mezhebine göre amel ederler. Biz de öyle. Ama namaz konusunda ve diğer meselelerde sağlam hadisleri gördüğümüzde amel etmek bizim için güç oluyor. Çünkü bazı şeyleri gözümüzde o kadar ikonlaştırmışız ki, hangi yoldan gideceğimizi ve nasıl amel edeceğimizi şaşırıyoruz.”
Cevap: Esas meseleye geçmeden önce soruda yer alan bir ifade üzerinde durmamız gerekiyor: Kur’an ve Sünnet‘ten “iki büyük nass” diye söz ederken okuyucum, ya “iki temel kaynak”, ya da kalıplaşmış ifadeyle “Kur’anımız bir, Sünnetimiz bir; öyleyse farklı uygulamaların sebebi nedir?” demek istiyor olmalı…
Daha önce de muhtelif vesilelerle belirttiğim gibi, fıkhî mezhepler arasındaki ihtilafların iki temel sebebi vardır:
- Nassların yapısı. Ahkâma ilişkin kimi ayet ve hadislerin, farklı şekillerde anlaşılmaya müsait bir dil ve üslupla varit olmaları yanında, özellikle mütearız hadislerle amel noktasında izlenen yöntemlerin farklı oluşu. Bilhassa bu son nokta, Hadis İlimleri içinde İhtilâfu’l-Hadîs veya Muhtelifu’l-Hadîs dediğimiz alt disiplinin iştigal sahasını oluşturur.
Mezheplerin delillerini zikreden eserlerin incelenmesi bu maddede özetlemeye çalıştığım sebebin kavranmasına yardımcı olacaktır. Arapça bilmeyenler için merhum Ahmed Davudoğlu hocanın “Selamet Yolları” adlı 4 ciltlik eseri (ki İbn Hacer‘in “Bülûğu’l-Merâm” adlı eserine Muhammed b. İsmail es-San’ânî tarafından “Sübülü’s-Selâm” adıyla yazılan şerhin Ehl-i Sünnet dışı tarafları atılarak yapılmış güzel bir çevirisidir) ile Celal Yıldırım hocanın “Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri” adlı 6 ciltlik çalışması tavsiyeye şayandır.
- Müçtehid imamların kimi istinbat metotlarının benimsenmesi veya reddedilmesindeki ihtilafları. Zahirî mezhebinde Kıyas‘ın, Şafiî mezhebinde İstihsan‘ın reddedilmesi bu noktada ilk akla gelen örneklerdir.
Fıkhî ihtilafların, iki maddede özetlemeye çalıştığım ana sebepleri yanında tali sebepleri de vardır. Gerek ana, gerekse tali sebeplere burada ayrıntılarıyla yer vermem teknik olarak mümkün olmadığı için, konu hakkında kaleme alınmış müstakil eserlerin incelenmesini tavsiye etmek en doğrusu. İmam ed-Debûsî‘nin “Te’sîsu’n-Nazar“ı, İbn Teymiyye‘nin “Ref’u’l-Melâm“ı, Ebu’l-Feth el-Beyânûnî‘nin “el-İhtîlâfâtu’l-Fıkhiyye“si, Mustafa Sa’îd el-Hınn‘ın “Eseru’l-İhtilâf fi’l-Kavâ’idi’l-Usûliyye fî İhtilâfi’l-Fukahâ“sı –hepsi de dilimize çevrilmiştir– ilk akla gelenler.
Soruda örnek olarak zikredilen hususlardaki ihtilaflar (ki rükû ve secdede hatırı sayılır bir ihtilaf bulunduğunu söyleyemeyiz), mütearız rivayetlerin varlığından kaynaklanmıştır. Yukarıdan beri ismini zikrettiğim eserlere ve bilhassa Muhammed Enverşâh el-Keşmîrî‘nin “Faslu’l-Hitâb fî Mes’eleti Ummi’l-Kitâb” ve “Neylu’l-Ferkadeyn fî Mes’eleti Ref’i’l-Yedeyn” isimli eserleri ile Abdülhayy el-Leknevî‘nin “İmâmu’l-Kelâm fîmâ Yete’alleku bi’l-Kır’âeti Halfe’l-İmâm“ına müracaatla bu konudaki tereddütlerin giderilmesi kolaydır.
Öte yandan ulema, Müçtehid imamlar arasındaki ihtilafların, “birbirini nakzeden çelişkili tavırlar” olarak görülmemesi gerektiğini beyan ve söz konusu ihtilafları, “azimet-ruhsat” veya “fetva-takva” bölümlemesi ile izah etmiştir ki, Ebu’l-A’lâ Sâ’id b. Ahmed b. Ebî Bekr er-Râzî ile eş-Şa’rânî‘nin bu sahada müstakil eserler verdiğini daha önce birkaç kere zikretmiştim.
Sorunun son kısmında yer alan hususa gelince, son derece önemlidir ve üzerinde ayrıca durmayı gerektirmektedir.
Bir sonraki yazıda devam edelim.
Milli Gazete – 22 Mayıs 2004