İmanın Anlamı Var Olmanın Anlamıdır-1

Ebubekir SifilGazete Yazıları, Nisan 2006, Nisan Ayı 2006 OS, Okuyucu Soruları

Soru

Allah’a iman konusunun hayatımızın her alanına ve davranışlarımıza etkisi nedir?

Cevap

Her şeyden önce belirtmek gerekir ki iman, varlığın ve hayatın temel anlamı, mahiyeti ve hedefi konusundaki biricik doğru izahın biricik adresidir. Hayatı doğru yaşamanın bir tek yolu vardır: Hayata doğru anlam vermek. Niçin var olduğumuz sorusunu doğru cevaplandırmadan doğru bir hayat yaşamamız mümkün değildir çünkü.

Peki “hayata doğru anlam vermek” nedir?

Bizler, hepimiz, bütün yaratılmışlar, zamanın geriye doğru bir kertesinde “yokluk“tan ve “hiçlik“ten “varlık” alemine çıkarıldık. Bu birinci teşrif. İnsan olarak her birimize birer “varlık” bahşedildi; birer “ruh” ve “irade” sahibi kılındık. Böylece kendisinden söz edilen, kendisine bir kıymet atfedilen, yaptıkları ve yapmadıkları önemsenerek muhatap alınan varlıklar olduk; diğer varlıklardan ayrıldık. Bu ikinci teşrif. Bizi var eden irade, yaşadığımız hayatı gördüğümüz-görmediğimiz, bildiğimiz-bilmediğimiz bütün boyutlarıyla bizim etrafımızda ve bizim için var etti. Bu da üçüncü teşrif.

Sadece bu kadar mı? Hayır! Bize, neyi nasıl değerlendirmemiz gerektiğini öğretti; neyi nasıl yaparsak var kılınışımızdaki temel amaca uygun hareket etmiş olacağımızı haber verdi. Buna riayet ettiğimizde “sırat-ı müstakim” üzere yürümüş olacağımızı belirtti.

İşte burası genellikle gözden kaçırdığımız bir noktadır. Bizler, iman etmişler, mü’minler, bize öğretileni ve bizden bekleneni yaşadığımızda “rabbanî” bir hayat yaşamış oluyoruz. Hayatı “rabbanî” olarak yaşamak, varlığa ve hayata Yüce Yaratıcı’nın verdiği anlamı vermek, bunların içini O’nun istediği gibi doldurmak, yani sadece amel planında değil, algı, tasavvur ve tahayyül planında dahi “mü’min” olmak, “dosdoğru” yaşamak demektir. Bu önce “sırat-ı müstakim” üzere bulunmak, ardından da yaşadığımız her ana hakkını vermeye çalışmakla mümkündür.

İslâm bizatihi “sırat-ı müstakim” olduğu halde, en az günde 5 vakit kıldığımız namazların her rek’atinde okuduğumuz Fatiha Suresi’nde “bizi sırat-ı müstakim’e ilet” diye niyazda bulunmamızın anlamını işte burada buluyoruz. Bu sadece “Sırat-ı müstakim üzerinde yürürken ayağımızı kaydırma” demek değil, aynı zamanda “bizi dosdoğru yol üzerinde dosdoğru yürüt” demektir.

Kur’an‘da Hz. Hûd (a.s)’ın dilinden şöyle buyurulur: “Şüphe yok ki Rabbim sırat-ı müstakim üzeredir” (11/Hûd, 56). Allah Teala‘nın sırat-ı müstakim üzere olması, her işinin bir ölçü, hikmet ve sistem içinde, abes ve anlamsızlıktan, tutarsızlık ve belirsizlikten, haksızlık ve başıboşluktan beri bulunması anlamındadır.

İşte mü’minin hayatı bunun için rabbanîdir, sırat-ı müstakim üzeredir. Hayatı, hem anlamını idrak ederek, hem de bunun gereğini yerine getirerek yaşamak budur.

İslam” ve “iman” kelimeleri bu sebeple Kur’an‘da ve Sünnet‘te yer yer aynı anlamda kullanılmış, yine bu espri içinde bir kısım ulema bu iki kelimenin aynı şeyi ifade ettiğini söylemiştir.

Devam edecek.

Milli Gazete – 1 Nisan 2006