Soru.1: Sahih hadisle, mezhebimizin içtihadı tearuz ederse hangisine göre amel edeceğiz? Ebu Hanife, “Benim içtihadım sahih bir hadisle çelişirse içtihadımı terk ediniz sahih hadisi alınız” demiştir. Bu söz ne demektir? Ebu Hanife bu sözü müçtehit olan talebeleri için mi, yoksa bizim için mi söylemiştir? Yani “hadisi alınız”dan maksat “o hadisten hüküm çıkarınız” demektir her halde. Hadisi alıp ta öyle zahiri manasına göre amel ediniz demez İmam Ebu Hanife. Haddizatında İmam’ın r.a. bu sözü müçtehit talebeleri içindir diyebilir miyiz?
- Bir hadisi işitmeyip te kendi içtihadıyla amel eden müçtehit velev ki hadisle çelişse dahi mesul olur mu, yoksa yine sevap alır mı? Böyle bir olay hiç bir müçtehit için olmuş mudur?
- Usul-i hadis ilmine göre, resulullah efendimizin kavli ve fiili hadisi tearuz ederse hangisi tercih edilir?
- Bir alim bir hadise mevzu dese diğeri de değildir dese, müçtehit te mevzu diyenin sözünü hüccet kabul edip hadisi bırakıp kendi içtihadına göre hüküm verse bu müçtehit sünneti bırakıp, içtihatla hüküm vermiştir denilir mi?
Cevap.1: Bu sorunun cevabıyla ilgili olarak şunları söyleyebiliriz:
- Sahih bir hadisle herhangi bir mezhebin hükmünün çeliştiğinin söylenebilmesi için, öncelikle hem mezhebin hükmünün, hem de hadisin sübut ve delaletinin tesbiti noktasında yeterlilik gerekir. Öyle durumlar vardır ki, mezhebin birden fazla görüşü/hükmü söz konusudur ve bunlar arasında hangisinin fetvaya esas olduğunun tesbiti özel bir donanım ister. Keza hadisin delaletinin de (ne anlattığının da) çok iyi tesbiti zaruridir. Bir alimin “a” sonucunu çıkardığı bir rivayetten, öbürü “b” sonucunu çıkarmış olabilir; bunun pratik örnekleri çoktur.
- Hadisin, mezhebin sıhhat ölçütlerine göre sahih olduğunun tesbiti gerekir. Bilindiği gibi mezheplerin, hatta Hadis ulemasının hadislerin sıhhati için öngördüğü şartlar değişiktir ve içtihadîdir. Bu bakımdan bir hadisin bir mezhebi ilzam ettiğinden bahsedebilmek için, o hadisin, o mezhebin sıhhat kriterlerince sahih olduğunun ortaya konmuş olması gerekir. Yoksa Hadis alimlerince sahih kabul edilmiş bir hadis, herhangi bir mezhep imamının sıhhat kriterlerine uymadığı için amele konu edilmemiş olabilir. (es-Süyûtî, Hz. Peygamber (s.a.v)’in ebeveyninin durumunu tartıştığı risalelerinden “Mesâliku’l-Hunefâ“da (“el-Hâvî” içinde, II, 353 vd.; “er-Resâilu’t-Tis’” içinde, 11 vd.) dört mezhebin amele konu etmediği bu türlü hadislere örnekler zikretmiştir; ilginç bir bahistir…)
- Hadisin bu özellikte olması yeterli değildir; aynı zamanda “ma’mulun bih” (başta Sahabe olmak üzere örnek nesil ve kişilerin o hadisle amel etmiş) olması gerekir. Bir çok muteber Hadis kitabında “ma’mulun bih” olmayan hadislere rastlamak mümkündür. Mensuh rivayetler bu bağlamda ilk akla gelenlerdir.
- Muarazadan salim olması gerekir. Yani sübut ve delalet noktasında en az kendisi kadar güçlü bir hadisle tearuz halinde olmaması gerekir. Tearuz durumunda nasıl hareket edileceği, ilgili kaynaklarda detaylı olarak anlatılmıştır.
Özetle aktardığım bu özellikleri taşıyan bir rivayet mezhebin görüşüyle/hükmüyle çeliştiği zaman, mezhebin o konudaki delili araştırılır. Eğer mezhebin delili o rivayetle tearuz edebilecek güçte değilse terk edilir ve o rivayet esas alınır. Burada mezhep imamının o hadise muttali olamadığının bilinmesi son derece önemlidir. Bunun tesbiti ise ancak o imam ile uzun zaman birlikte olmuş önde gelen talebelerinin yapabileceği bir iştir.
Burada “ilke olarak” belirttiğim hususların bugün bizler için ne ifade ettiğine gelince, hemen şunu belirtelim: Takarrur etmiş her mezhep, oturmuş bir sistemi ifade eder. O sistem, kendi içinde oluşturduğu mekanizmalarla, yani her tabakadan alimler vasıtasıyla en ince noktalarına kadar –tabir yerinde ise– gözden geçirilmiş, noksandan arındırılmış ve devamlılığını bu şekilde muhafaza edegelmiştir. Böyle bir sistem içinde önceki kuşakların, özellikle de mezhep imamının öğrencilerinin ve onların öğrencilerinin gözünden, dikkatinden kaçmış bir rivayeti bugün bizim tesbit etmemiz “aklî bir imkân” ile mümkün ise de, “adeten” mümkün değildir.
Bu meseleyi, zaman zaman kaleme aldığım yazılar yanında, İmam Ebu’l-Hasan el-Kerhî‘den “Mezhebimizin hükmüne aykırı düşen her ayet veya hadis ya mensuh veya müevveldir” şeklinde nakledilen söz üzerinde durduğum seri yazıda detaylı biçimde ele almıştım. İnşaallah Ramazan’da elinizde olacak “İslam ve Modern Çağ“ın ilk cildinde okuyabilirsiniz.
(Devam edecek)
Milli Gazete – 18 Eylül 2004