Evlilikte Gençlerin Onayını Almak-1

Ebubekir Sifil2009, 2009 Yılı, Ekim 2009, Ekim Ayı 2009 OS, Gazete Yazıları, Okuyucu Soruları

Soru

Selamun Aleykum Hocam

Size daha önce Talak – 4 ile ilgili bir soru göndermiştim.[1]http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=802 Bu konu ile alaklı ufak bir ek sorum olacak. İnternette rastladığım bir yazıda şöyle denmiş:

“Kızların evlendirilmesine gelince, İmam Malik ve Şafiî’ye göre, ergenlik çağındaki kızı, babası cebren evlendirme hakkına sahiptir. Bu fakihler, nikâhla ilgili âyet ve hadislerde geçen “evlendirin” ifadelerini ve kızların tedbirsiz davranıp kendilerine ve ailelerine zarar getirebileceklerini dikkate almışlardır. Yine onlara göre, büluğ çağına gelmiş de olsa, kız ve kadınlar, velilerinin izni olmadan ve bizzat irade beyanlarıyla evlenemezler; evlenirlerse, bu evlilik muteber olmaz. Bu anlayışta olan yörelerde örf böyle yerleştiğinden, töre kuralları sıkı biçimde uygulanır. Toplumsal yapının bir ürünü olan bu anlayışın bir kaynağı da, işte bu görüştür. Ebu Hanife ise, büluğ çağına (ona göre 17 yaşını doldurup) gelmiş bir kızı hiç kimsenin zorla evlendiremeyeceğini benimsemiştir. Ebu Hanife’nin dayanağı, “Açıkça izin alınmadan dul kadın, rızası anlaşılmadan bekâr kız evlendirilemez” (Buharî, nikâh, 40; Müslim, nikâh, 64; Ebu Davud, nikâh, 23) hadisidir. Ebu Hanife’ye göre, büluğ çağındaki bir kız, velisinden izin almadan ve kendi irade beyanıyla evlenebilir. Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnamesi (m.8) ve Türk Medeni Kanunu (m.124) bu görüşü benimsemiştir.”

Ayetlerde geçen “evlendirin” ifadesi (bildiğim kadarı ile 24/32) cebren evlendirme hakkı verir mi gerçekten? (Yoksa durumu olmayanlara yardım edin manasında mı?) Eğer vermezse, daha önceki sorumda verilen hadis-i şerifler ve aynı zamanda alıntı yazıda da geçen hadis-i şerifi eklersek, İmam-ı Malik ve Şafii’nin verdiği söylenilen fetvanın “cebren” ifadesi ile ciddi bir hata içerdiği sonucuna varabilir miyiz?

Cevabınız bekliyorum Hocam; Teşekkür ederim…

Cevap

Öncelikle bir hususu tasrih edelim: Herhangi bir İslamî hüküm ve o hükmün tesirleri üzerinde dururken dikkate alınması gereken ilk ve en önemli nokta, “delil” ve onunla ilgili hususlardır. Bunu şöyle maddeleştirebiliriz:

  1. Hükme dayanak alınan delil, delalet ve sübut bakımından ne durumdadır (kat’îlik-zannîlik, delalet vecihleri…)?
  2. Söz konusu delil ile muaraza teşkil eden başka delil(ler) var mıdır? Varsa hüküm verilirken nasıl bir metot izlenmiştir (umum-husus, nasih-mensuh, mücmel müfesser… ilişkisi)?
  3. Söz konusu delili/delaleti takviye eden daha alt kademedeki unsurlar. (Sahabî kavli, lugavî delalet…)

Eğer herhangi bir mezhebin herhangi bir hükmü sırf maslahat, örf vb. bir tali delile dayanıyorsa, o dayanağın ortadan kalkması veya değişmesiyle hükmün de ortadan kalkacağı ve/veya değişeceği aşikârdır. Bu noktada herhangi bir problem yoktur.

Yukarıdaki kıstaslara vurulduğunda usulüne uygun bir istidlal tarzı ile ortaya konulduğu anlaşılan hükümlerin şu veya bu tarihte/coğrafyada istenmeyen sonuçlarına, yani “uygulama” ile ilgili problemlere rastlandığında ne yapılmalıdır? Böyle bir durumda hemen o hükmü terk edip, “probleme yol açmayan başka bir hüküm” aramak yerine, problemin nereden kaynaklandığına bakmak daha doğrudur.

Zira toplumun genel gidişatında bir bozulma/çözülme söz konusu olabilir ve böyle bir durumda muhtemelen yeni konulan hüküm de bir süre sonra “problem kaynağı” olarak telakki edilmeye başlayacaktır.

Özellikle bizim gibi “Batılılaştırılması gerektiğine karar verilen” ülkelerde toplumsal kimyanın ve buna bağlı olarak değer yargılarının, anlayış ve uygulamaların hızla değişmesi söz konusudur.

Söz gelimi evlilikten maksadın hasıl olabilmesi ve bu müessesenin İslam nokta-i nazarından kendisinden beklenenleri verebilmesi için, büluğ çağına gelmiş gençlerin hemen evlendirilmesi gerekir. Meseleyi sadece bu veçheden ele aldığımızda, kendisini dayatan bir “fiili durum” söz konusudur. Böyle bir ortamda gençlerin kendi iradeleriyle evlenmesi hükmünü (Hanefî mezhebini) benimsemeniz problem çözücü olmuyor. Zira sağlıksız/yanlış karar verdiği için evlendikten çok kısa bir süre sonra boşanmak için mahkemenin yolunu tutan gençlerin sayısının durmadan arttığını inkâr etmeye kalkışan kimse bulunacağını sanmıyorum.

Bu durumda gençlerin, soruda yer aldığı gibi velilerinin uygun gördüğü kimselerle evlendirilmesi hükmünü benimsemeniz de bir işe yaramıyor. Zira bu sefer de bir süre sonra “gözü açılan” gençler, kendi iradeleri dışında ve küçük yaşta evlendirildikleri gerekçesiyle ve bunun yol açtığını düşündükleri arızaları ileri sürerek soluğu mahkemede alıyor.

O halde ne yapmalı?

Haftaya bu sorunun cevabıyla devam edelim.

Milli Gazete – 11 Ekim 2009