Üstad’a “Bediüzzaman” lakabının nasıl ve niçin verildiğine gelince; kendisi henüz 14-15 yaşlarındayken ilmî muhitlerde yaygın bir şöhrete nail olmuştu. Keskin zekâsı, dirayeti, ilmî kudreti ve müthiş hafızası, gittiği yerlere kendisinden önce ulaşırdı.
Bu sebeple her gittiği yerde hemen ilmî meclisler kurulur ve bu şöhretin hak edilmiş olup olmadığını anlamak için ilim erbabınca bir anlamda imtihana çekilirdi. Bizzat kendisiyle uzun görüşmelerde bulunmuş olan merhum Eşref Edib, Üstad’ın biyografisini anlatırken şöyle diyor: “… Siirt uleması merak ettiler. Bir yere toplandılar. Üstad’ı davet ettiler. İntihap ettikleri sualleri birer birer sordular. Üstad hepsine cevap veriyor, bir taraftan da kitaba bakar gibi hocasının yüzüne bakıyordu. O zaman Siirt uleması Molla Said’in hakikaten bir harika, bir Bediüzzaman olduğuna hükmetmiş, onun dehasına hayran olmuşlardı…”[1]Eşref Edib, Risalei Nur Müellifi Said Nur, 20.
Bu konuda farklı bir tesbit de şu şekildedir: “Van valisi Tahir Paşa onu sık sık evine misafir ediyor ve onun çeşitli konularda belirttiği görüşleri saygıyla karşılıyordu. Said Nursi, aynı yıllarda Bitlis valisinin bir içki alemi düzenlediğini haber alınca, Valiyi topluluğun huzurunda Kur’an’dan ayetler okuyarak uyarmış, bunun üzerine Vali pişman olup tevbe ettiğini açıklamak zorunda kalmıştı. Bu hadiseden bir süre sonra Van valisi Tahir Paşa’nın huzurunda çevredeki alimlerin bütün sorularını cevaplandırınca kendisine “Bediüzzaman” lakabı varildi.”[2]İhsan Işık, (Muhammed Şeyhanzade, Vefatının 26. Yılınca Üstad Bediüzzaman Said Nursi, Girişim Dergisi, sayı: 7, Nisan 1986’dan naklen), Bediüzzaman Said Nursi ve Nurculuk, 11.
Bu nakillerden ikincisinin daha kesin ifadeler taşıdığına istinaden Üstad’a “Bediüzzaman” lakabının Van valisi Tahir Paşa’nın huzurundaki münazara sonrasında verildiğine hükmedebiliriz.
S–2) Bediüzzaman olarak İslam ilim çevrelerinde kabul görülmekte midir? Kabul görülüyorsa ölçüsü nedir? Kabul edilmiyorsa veya edilmeyecekse neden kabul edilemez?
Bediüzzaman merhumun eser ve görüşlerinin ilmî çevrelerde genel kabul gördüğünü söylemek yanlış olmaz. Ali Ulvi Kurucu merhumun şu ifadeleri bu konuda yeterince fikir verir niteliktedir:
“Merhum Bediüüzzaman Said Nursi’nin adını, Kahire’deki talebelik yıllarımda gerek Mustafa Sabri Efendi ve gerek Zâhid el-Kevserî ile İhsan efendilerden duyardım: Müstesna insan, fevkalade zeki bir zat. “Bediüzzaman” ünvanı kendisine Doğu’daki hocaları tarafından verilmiş. “Zamanın harikası” demek. (…) Müstesna bir âlim olarak hem eski Arapça medrese ilimlerini bilir, hem de günün fizik, biyoloji, astronomi gibi modern ilimlerine aşinadır. Nadir bulunur bir zekâ ve deha sahibidir…”[3]M. Ertuğrul Düzdağ, Üstad Ali Ulvi Kurucu, Hatıralar-3, 265.
Bununla birlikte bizzat Risale-i Nur’un incelenmesiyle de anlaşılacağı gibi, Bediüzzaman henüz hayattayken eser ve görüşlerine ilmî muhitlerden itirazlar varit olmuş, o da bunlara mukabelede bulunmuştur. Günümüzde de Risale-i Nur’u tenkit konusu yapan çalışmalara –nadir de olsa– rastlanmaktadır.
Söz konusu tenkitleri iki grupta toplayabiliriz:
- Bediüzzaman’ın da mensubu bulunduğu Ehl-i Sünnet ulemadan gelenler.
- Bediüzzaman’la ve Ehl-i Sünnet çizgiyle kan davası olan bid’at ehlinin tenkitleri.
Bir başka tasnif de, Risale-i Nur bağlamında “esasa yönelik tenkitler” ve “usule yönelik tenkitler” şeklinde yapılabilir.
Şunu bir temel tesbit olarak ortaya koymak ilim ve vicdan borcudur: Her insan gibi Bediüzzaman merhum da yazdıklarında hatadan masun ve masum değildir. Hatta bizzat kendisi, yazdıklarının ve söylediklerinin doğrudan kabul edilmesi yerine mihenge vurularak alınması gerektiğini söylemiştir.
Devam edecek.
Milli Gazete – 19 Eylül 2010
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Eşref Edib, Risalei Nur Müellifi Said Nur, 20. |
---|---|
↑2 | İhsan Işık, (Muhammed Şeyhanzade, Vefatının 26. Yılınca Üstad Bediüzzaman Said Nursi, Girişim Dergisi, sayı: 7, Nisan 1986’dan naklen), Bediüzzaman Said Nursi ve Nurculuk, 11. |
↑3 | M. Ertuğrul Düzdağ, Üstad Ali Ulvi Kurucu, Hatıralar-3, 265. |