Bediüzzaman ve Risale-i Nur-11

Ebubekir Sifil[dosya], 2010, 2010 Yılı, Bediüzzaman ve Risale-i Nur, Ekim 2010, Ekim Ayı 2010 OS, Gazete Yazıları, Okuyucu Soruları, Şahıslar, Said Nursi

Risale-i Nur’un ilham ile yazdırılması meselesinde Bediüzzaman merhumun ne söylediğini birkaç örnek üzerinden görelim:

“Gayet muhlis bir kardeşimizin mektubunda, bir ihtiyar âlim ve vaizin, Risale-i Nur’a zarar verecek vaziyette bulunması; benim gibi binler kusurları bulunan bir bîçarenin, ehemmiyetli mazerete binaen, bir sünneti terkettiğim bahanesiyle şahsımı çürütüp, Risale-i Nur’a ilişmek istemiş.

“Evvelâ: Hem o zât, hem sizler biliniz ki: Ben, Risale-i Nur’un hizmetkârıyım ve o dükkânın bir dellâlıyım. Risale-i Nur ise, Arş-ı A’zama bağlı olan Kur’an-ı Azîmüşşan ile bağlanmış bir hakikî tefsirdir. Benim şahsımdaki kusurat, ona sirayet etmez.”[1]Tarihçe-i Hayat, 313.

“Makam-ı iddia cerbezesiyle binler mesail içinde, bir-iki mes’eleye, hatırımıza gelmeyen bazı manalar vererek bizi ittiham ediyor. Halbuki o mesailler Nur’un büyük mecmualarında var. Mısır Câmi-ül Ezher üleması ve Şam-ı Şerif büyük âlimleri ve Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’nin müdakkik hocaları ve Haleb ve saire hususan Diyanet Riyasetinin muhakkik âlimleri onları görüp kemal-i takdirle tahsin ve tasdik ettikleri halde, hocavari ve âlimane bazı ilmî itirazları bu iddianamede hayretle ve taaccüble gördüm…”[2]Şualar, 390.

Risaleler’in daha birçok yerinde bu kabil pasajlara rastlamak mümkündür. Hatta, Risale-i Nur’un, müellifin kalbine gelen ilham ve ikazlarla yazdırıldığını açıkça belirten ifadeleri mevcuttur. Yazının uzamaması için ve esasen ehlinin malumu olduğu için bunları tafsilatlı olarak zikretmeye gerek görmüyorum.

Risale-i Nur dikkatli bir gözle incelendiğinde, işbu “yazdırılma” ve “ilham” meselesinin, –evvelce de ifade ettiğim gibi– bu eserin mükemmel olduğu, hata ve kusur cinsinden hiçbir şey ihtiva etmediği anlamı taşımadığı görülecektir.

İlk olarak bizzat Risaleler’in muhtelif yerlerinde gördüğümüz bir gerçek var: Risaleler, merhum ve muhterem müellif tarafından önce müsvedde olarak yazılıyor; arkasından temize çekiliyor. Hatta zaman zaman, daha önce yazılmış bir kısım risalelerin bazı yerleri gözden geçiriliyor, bazı şeyler ilave ediliyor ve bazı yerler çıkartılıyor.

İkinci olarak, Bediüzzaman merhum, kendisine daha önce şifahi olarak sorulmuş sorulara yine şifahi olarak verdiği cevapları da Risale-i Nur içine almıştır.

Üçüncü olarak Bediüzzaman merhumun o tesbit ve beyanları Risale-i Nur hakkındaki külli bir tavsiften ibarettir. Risaleler’in her bir cüz’ü, her bir pasajı ve cümlesi için ferden ferda geçerli bir hususiyet olarak anlaşılmamalıdır.

Bu noktayı biraz açalım: Bediüzzaman, Risale-i Nur’un Kur’an’ın bir tefsiri olduğunu, ihtiva ettiği hakikatlerin Kur’an’a ait olduğunu ve kendisinin sadece bir “tercüman” mesabesinde bulunduğunu sıklıkla ifade eder. Aslına bakılırsa bu bir hakikattir ve sadece Risale-i Nur’a mahsus değildir. Kur’anî hakikatleri şerh ve beyan eden her çalışmanın kıymeti, aslında dile getirdiği hakikatlerin kaynağına racidir.

Bu gibi ifadelerin, Risale-i Nur’un, baştan sona ve her bir cüz’ü itibariyle “vahiy mahsulü” gibi değerlendirilmesi gerektiği şeklinde anlaşılmasının önündeki en büyük engel, yine bizzat müellifin tutumudur.

Bediüzzaman merhumun bu doğrultudaki ifadelerinden bir kısmını daha önce nakletmiştim. Aşağıdaki pasajlar da aynı muhtevaya sahiptir:

“… ben Beşinci Şua aslının verdiği haberin bir kısmını, orada bir adamda gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım. Ve bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez diye, dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı içtimaiyeyi terk edip yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktimi sarfettim. Fakat bazı zalim ve insafsız memurlar, bana dünyaya bakacak iki-üç risaleyi yazdırdılar…”[3]Şualar, 360.

“… Evet bu hakikatla beraber insan kusurdan, nisyandan hâlî değil. Benim bilmediğim çok kusurlarım var. Belki de fikrim karışmış, risalelerde bazı hatalar olmuş…”[4]Şualar, 683.

“… Haydi bazı yanlışlarım bulunsa bile, binler âlimlerin görmedikleri veya ilişmedikleri, itiraznamedeki o yanlışlar hakikî olsa da bir suç olamaz, yalnız ilmî bir hata olabilir.”[5]Şualar, 390.

Devam edecek…

Milli Gazete – 31 Ekim 2010

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Tarihçe-i Hayat, 313.
2, 5 Şualar, 390.
3 Şualar, 360.
4 Şualar, 683.