Bazı İtikadî Meseleler-10

Ebubekir Sifil2008, 2008 Yılı, Ağustos 2008, Ağustos Ayı 2008 OS, Gazete Yazıları, Okuyucu Soruları

  1. Şeyh Abdullah el-Hererî el-Habeşî hakkında talebeleriyle yaptığımız oturumda Daru’l-Hikme olarak ifade ettiğimiz hususların ikincisi de Hz. Mu’âviye (r.a) hakkındaki tutumu idi. Şeyh el-Hererî, Cemel ve Sıffin vakalarında Hz. Ali (r.a)’a muhalefet edip baş kaldırdıkları için Hz. Aişe validemiz ve onunla birlikte hareket eden, Hz. Mu’âviye (r.a) ve onun safında yer alan birçok sahabîyi (Allah hepsinden razı olsun) “baği” ve “fasık” olmakla itham ediyor. Şu kadar ki, el-Hererî’ye göre Hz. Aişe (r.anha) validemiz ve Cemel vakasında onunla birlikte hareket edenler bilahare tevbe ettikleri için fısk sıfatı onlardan düşmüştür. Hz. Mu’âviye (r.a) ve onunla birlikte hareket edip Hz. Ali (r.a)’a başkaldıranlar ise tevbe etmedikleri, davalarında ısrarcı oldukları için “fasık” hükmü onlar hakkında caridir.

Kendilerine, “fasık” sıfatının büyük günah işleyen mü’mine ıtlak edildiğini, 49/el-Hucurât, 60 ayetinin ve uygulamanın, fasıkların adalet sıfatının sakıt olduğunu, dolayısıyla onların verdiği haberlerin araştırılması gerektiğini ortaya koyduğunu söyledik.

Bu durumda, fasık olduğunu söyledikleri Hz. Mu’âviye (r.a)’nin ve onunla birlikte hareket edenlerin rivayet ettiği hadislerin araştırılması gerektiği sonucunun ortaya çıkacağı açıktır.

Oysa Ehl-i Sünnet, –Şia ve diğer birtakım itikadî fırkalardan farklı olarak– Sahabe’nin tamamının “udul” olduğunu, cerh-ta’dil mekanizmasının onlar hakkında cari olmadığını kabul etmiştir.[1]Bunun nasslardan kaynaklanan ve pratiğe temelli yansımaları olan bir tutum olduğu açıktır. Sahabe halkasının önemi ve fonksiyonu konusunda, İnkişaf dergisinin Mayıs-Temmuz 2005 … Continue readingDolayısıyla Şeyh el-Hererî’nin bu tavrının Ehl-i Sünnet’in kabullerine aykırı düştüğünü söyledik.

Bu meselenin bir başka boyutu daha var: Şia’ya da reddiyeleri olduğunu bildiğimiz Şeyh el-Hererî, bu tavrıyla aslında Şia’nın elini güçlendirmekte, onların iddialarını takviye etmektedir. Hz. Mu’âviye (r.a) hakkındaki bu ithamın Şia’nın iddialarıyla çarpıcı biçimde örtüştüğü açık. Sahabe’den biri hakkında böyle itham ileri sürülür ve bu itham kendisine yer bulursa, arkasında sıranın diğer sahabîlere de geleceği aşikârdır. Mesela ilk halifenin tesbiti konusunda Beni Saide gölgeliğinde Muhacirun ile Ensar arasında yapılan görüşme sonrasında, Ensar’ın ileri gelenlerinden Sa’d b. Ubâde (r.a) Hz. Ebû Bekr (r.a)’a bey’at etmemiş ve Medine’den ayrılıp Şam tarafına gitmişti. Kaynaklar Sa’d b. Ubâde (r.a)’ın h. 15 veya 16 yılında vefat ettiğini belirtmektedir. Bu durumda o, muhtemelen Hz. Ömer (r.a)’e de bey’at etmeden vefat etmiştir. Dolaysıyla Şeyh el-Hererî’nin Hz. Mu’âviye (r.a) konusundaki tutumu kendisine yer bulacak olursa, “fısk” ithamı Sa’d b. Ubâde (r.a) hakkında da cari olacaktır.

Rıhle’nin birinci sayısındaki makalemde de naklettiğim gibi İbn Asâkir Târîhu Dimaşk‘ında Vekî’ b. el-Cerrâh’a atfedildiğini söylediği şöyle bir tesbit aktarır: “Mu’âviye, kapının halkası mesabesindedir. Onu yerinden oynatanı, ondan daha yukarıdakilere kasdetmekle itham ederiz.”[2]İbn Asâkir, Târîhu Dimaşk, LIX, 210.

Bu son derece aklı bir endişenin ifadesidir. Sahabe hakkında bir “gözden çıkarılabilecekler listesi” hazırlanmaya başlarsa bunu belli bir noktada tutmak mümkün değildir. Esasen yukarıda da belirttiğim gibi mesele sadece böyle bir pratik endişeden kaynaklanmıyor. Nasslar da Sahabe hakkında böyle bir tavra geçit verilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Devam edecek.

Milli Gazete – 31 Ağustos 2008

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Bunun nasslardan kaynaklanan ve pratiğe temelli yansımaları olan bir tutum olduğu açıktır. Sahabe halkasının önemi ve fonksiyonu konusunda, İnkişaf dergisinin Mayıs-Temmuz 2005 sayısında neşredilen “Sahabe Ve Bir Teknik Terim Olarak “Sahabe’nin Adaleti” Üzerine Mülahazalar” başlıklı makaleme bakılabilir. ; Ayrıca bkz. http://www.ebubekirsifil.com/ind.ex.php?sayfa=detay&tur=dergi&no=80
2 İbn Asâkir, Târîhu Dimaşk, LIX, 210.