Bir okuyucumun oldukça uzun sorusunu özüne dokunmadan aşağıya alıyorum:
Soru: “İhlas yayın grubu Seyyid Kutup, Efgani, Abduh, Elbani vs. gibilerini mezhebsizlikle itham ediyorlar. Delillerini de kaynaklarından vererek gösteriyorlar, biz de kabul ediyoruz. (…).Bakalım sıra kimde. Vallahi korkuyorum sizin aleyhinizde de Ehl-i Sünnet olmadığınıza dair bir iddia çıkacak diye. (…) grubunun sitesini tetkik ederken bir de ne göreyim, Muhammed Ebu Zehra, Ebul Hasan Ali en-Nedvi, Seyyid Sabık, Mustafa İslamoğlu v.s. gibileri mezhebsiz ilan edilmiş. (…) Biz kimi okuyacağız, kimden ilim ahzedeceğiz?
Seyyid Kutup‘la beraber zikrettiklerimi ilmimin kıtlığından zaten cesaret edip okumam. (…) Ebu Zehra ve onu müteakip saydıklarımı okuyordum. Lakin şüpheye düştüm. Bunlar da mı sakıncalıdır? İhlas internet sitesi “Ömer Nasuhi okunur lakin onda bile hata vardır. Çünki öşür farzdır. Öşre fetva vermediği için bir çok müslümanın bu farzı terkine sebebiyet vermiştir” diyorlar. İkinci grupta saydığım zevatın kütüb-i diniyyeleri okunur mu? Bu site varsa yoksa biz Saadet-i Ebediyye namındaki ilmihali okuruz diyorlar. Said Nursi‘nin risalelerini bile yanlışlıkla itham ediyorlar. Başka cemaat de bilakis Saadet-i Ebediyye‘nin muteber bir kitap olmadığını, fetvaları muvafık olmadığını söylüyor…”
Cevap: Soruda zikredilen internet sitesini (dinibilgiler.org) ziyaret ettim ve liste halinde verilen 31 isim ile en sonda yer alan karışık listeyi inceledim. (Soruda M. İslamoğlu‘nun da “mezhepsizler” arasında sayıldığı söylendiği halde mezkûr iki listede onun ismi yok.)
İcmali olarak şunu söyleyebilirim: Zikredilen isimler hakkında dile getirilen tenkitlerin bir kısmı doğru ve yerinde iken, bir kısmı da yanlış anlamadan ve daha başka sebeplerden kaynaklanan hatalı tesbitler içeriyor. Ancak tenkitlerin genel havası, ilmî titizlikten uzak bir tavırla kaleme alındıkları intibaını veriyor. Üslup bana hiç yabancı gelmedi. Bu köşede geçen yıl bir süre devam eden ve Irak‘ın işgali ile yarım kalan “Ehl-i Sünnet” tartışmasını izleyenler de siteyi ziyaret ederlerse aynı kanaate varacaklardır.
(Yeri gelmişken bir istitrat yapayım: Bahse konu sitede, işaret ettiğim tartışmaya gönderme yapılarak, “Yazarın birisi, “Evet Hamidullah bid’at ehlidir, ama hizmeti çoktur” dedi. Ben de, bid’at ehlinin ameline sevap verilmez dedim. O da, bid’at ile ilgili hadislerin, kiminin zayıf, kiminin ise uydurma olduğunu söyledi. Kaynaklar verdi. Diğerleri gibi bu yazarın da bilmediği husus, ictihad ictihadla nakzedilmediği gibi, bir âlim başka bir âlimin kitabındaki hadise uydurma demekle o hadis öteki âlime göre de uydurma olmaz…” deniyor. Oysa bu satırları yazan “allame”, Vehbe ez-Zuhaylî‘yi ve Muhammed Yusuf el-Kandehlevî‘yi, (ayrıntısını burada veremeyeceğim bir rivayeti eserlerine aldıkları için) Hz. Ömer (r.a)’e iftira atmakla suçlarken aslında kendi kendini nakz ettiğinin farkında değil. Zira ez-Zuhaylî ve el-Kandehlevî, Hz. Ömer (r.a) hakkındaki o rivayeti kendi kafalarından uydurmuş değiller. Kaynakları Abdürrezzâk b. Hemmâm‘ın “el-Musannef“i ve Sa’îd b. Mansûr‘un “es-Sünen“i… Şimdi eğer “bir âlim başka bir âlimin kitabındaki hadise uydurma demekle o hadis öteki âlime göre de uydurma olmaz” tarzındaki işbu “keşif” doğruysa allamemizin “iftira” demesiyle söz konusu rivayet uydurma olmaz. Değilse “ne bu şiddet, bu celal”?..)
Konuya dönecek olursak, Ömer Nasuhi Bilmen ve Ali Fikri Yavuz (Allah ikisine de rahmet eylesin) gibi isimlerin bile cüz’î yanılgılarını –haklarında yazılan birkaç satır içinde– öne çıkarmak tasvip edilebilecek bir tavır değil…
Bunun yanında, söz konusu listelerde bilgi hataları ihtiva eden ifadeler bulunduğunu da belirtmem gerekiyor. Söz gelimi Sahabe‘nin tamamının müçtehid olduğunun söylenmesi, Takiyyüddîn es-Sübkî‘ye ait olan –ve el-Kevserî‘nin üzerine ta’likler yazarak neşrettiği “es-Seyfu’s-Sakîl“in el-Kevserî‘ye ait gösterilmesi… böyledir.
Cemaleddin Efgânî, Muhammed Abduh, Reşid Rıza, Seyyid Sâbık, Nâsıruddîn el-Albânî gibi isimlere gelince, mezheplerle başlarının pek hoş olmadığı, hatta mezhep uleması hakkında yer yer ölçüsüz ifadeler kullandıkları malum. Dolayısıyla hakkaniyet icabı bu zevat hakkındaki tenkitlerin yerinde olduğunu söylemek gerekiyor.
Seyyid Kutub ve Muhammed İkbal‘in de Ehl-i Sünnet itikadı ile bağdaşmayan bazı görüşlere sahip bulunduğu doğrudur…
Tek tek isimler üzerinde ayrıntılı olarak durmak yerine –aynı bağlamdaki diğer okuyucu sorularına da icmalî cevap vermiş olmak bakımından– “ilke” üzerinde durmanın daha uygun olacağını belirtmek durumundayım. O ilke şudur: Dilimizde Ehl-i Sünnet çizgide kaleme alınmış –gerek telif, gerekse çeviri– birçok Kelam/İtikad kitabı mevcuttur. Bunlardan istifadeyle kimin hangi görüşünün Ehl-i Sünnet mihengine vurulduğunda alınması veya atılması gerektiğini anlamak zor değildir. Yeter ki başka meselelerle uğraştığımız kadar Ehl-i Sünnet itikadını öğrenmeye de zaman ve enerji ayıralım…
Sorunun sonunda zikredilen “Saadet-i Ebediye” isimli kitap üzerinde ise bir sonraki yazıda duralım.,
Milli Gazete – 8 Haziran 2004