Yine Suriye–2

Ebubekir Sifil2013, Gazete Yazıları, Nisan 2013

Geldiğimiz noktada, bilhassa İslamî değerleri hayata aktarmak gibi bir hedefi olan ve bunu Allah’ın izniyle ve arkasına aldığı büyük halk desteğiyle yapabilecek konumda bulunan Mısır, İran’ın, “İslam dünyasında Batı’ya kafa tutan tek ülke” söylemini boşa çıkartması dolayısıyla dikkatle takip edilmelidir. Bu aşamada gerek içeriden, gerekse dışarıdan Mısır’ı köşeye sıkıştırmaya çalışan güçlerin tezgâhlarına özellikle dikkat edilmelidir.

Öte yandan BOP, eğer ABD’nin bölgedeki hâkimiyet alanlarını güçlendirmesi ve genişletmesi anlamına geliyorsa şu soruyu kendimize tekrar tekrar sormamız lazım: ABD’nin, Irak’ı, İran’a yakınlığı ayrıca delillendirilmeye ihtiyaç duymayacak kadar açık olan Şii yönetime bırakıp gitmesini nasıl yorumlamak gerekir? Niçin bu noktaya gözlerimizi kapatıyoruz?

Ve nihayet Suriye’de olanların BOP’la ilişkilendirilmesi de büyük ölçüde İran propagandasına dayalı bir vehimden başka bir şey değildir. Suriye olaylarını BOP’un bir ayağı olarak, “Batı oyunu” olarak görmemizi isteyenlerin cevaplandırması gereken diğer bir soru da şudur: “Arap Baharı” sürecinde olaylar Suriye’ye sıçramadan önce Tunus vardı, Libya vardı, Mısır vardı… Suriye söz konusu olduğunda gösterdiğimiz tepkiyi bu ülkeler konusunda niçin göstermedik? İran, Suriye’ye verdiği limitsiz desteği niçin bu ülkelerden esirgedi?

Bu soruları sorduğum zaman genellikle “Türkiye ne yaptı?” tarzında bir mukabeleyle karşılaşıyorum. Bunun “köşeye sıkışmış bir düşünce tarzının manevrası” olmaktan başka bir anlamı yok. Ben bütün bunları söylerken ne “Türkiye şunu yaptı; İran bunu yapmadı” gibi bir denklem üzerinden hareket ediyorum, ne de İran’ın tutumunu eleştirirken Türkiye’nin izlediği politikalara yaslanıyorum!

Merhum hocamızın Suriye’nin bölünmesi konusundaki tespiti, Arap Baharı denilen sürecin çok öncesine aittir. Mamafih İsrail’in güvenliğinin ne şekilde sağlanacağı sorusunun cevabı bağlamında Batı ve ABD tarafından geliştirilen senaryolar bağlamında mutlaka hesaba katılması gereken bir seçenek olarak akılda tutulmalıdır.

Bugünün konjonktüründe ve özellikle de Suriye olaylarının nasıl geliştiğini hatırda tutarak bakıldığında bu tespitin bugüne bir şablon gibi oturtulmasının çok gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Geldiğimiz noktada kendi içinde çatırdayan, birbiri ardından ekonomik krizin pençesine düşen Avrupa Birliği ülkeleri için İsrail’i aralarına almak doğrusu çok da akıllıca bir seçenek olarak durmuyor.

Öte yandan Ortadoğu’da ülkelerin bölünmesi meselesi gündeme geldiğinde üzerinde öncelikli olarak durmamız gereken ülke Türkiye’dir. İçinden geçmekte olduğumuz “barış süreci” öncesinde PKK’yı veya daha doğru ifadesiyle PKK içindeki birtakım güçleri gerektiğinde Türkiye aleyhine devreye sokan ülkelerden birinin de İran olduğunu unutmayalım. PKK’nın İran kanadı olan PEJAK’ın, “Büyük Kürdistan”ın İran sınırları içinde kalan kısmının elde edilmesi konusunda çok da istekli hareket etmemesi bunun en önemli göstergelerinden biridir. Biri bana şu sorunun cevabını verebilir mi: İran’ın PEJAK’la mücadelesi adına bugüne kadar ortaya koyduğu pratik ile Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetiminin PKK ile “mücadelesi” arasında nasıl bir farklılık var?..

Bugün Suriye’de yönetime karşı mücadele edenler arasında “Suriye’nin bölünmesi” meselesini dillendiren kimse yok. Hatta Suriye yönetimi İsrail’e karşı kullanmadığı tankıyla, topuyla, uçağıyla kendi halkını soykırıma tabi tutmadan önce yönetime karşı mücadele edenler hiçbir yerden yardım talebinde bulunmadıkları gibi, Suriye’nin bölünmesi yönünde herhangi bir irade de ortaya koymadılar. Tam tersine bu meseleyi dillendiren birileri varsa, Esed yönetimi ve onun arkasında duranlardır.

Devam edecek.

Milli Gazete – 6 Nisan 2013