“Kur’an ve Hadislerin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Yöntem Meselesi” başlığı altında DİB tarafından düzenlenen –bir önceki yazıda söz ettiğim– oturum, iki ana başlık etrafında şekillenmişti: “Yeni Anlama Yöntemlerinin İmkân ve Sınırları” ve “Klasik Anlama Yöntemlerinin İmkân ve Sınırları.”
Bu iki başlık doğrultusunda katılımcıların hazırladığı tebliğlerden her biri üzerinde durmaya ne benim niyetim var, ne de bu köşe buna imkân verir. Dolayısıyla tebliğler arasından bir seçme yaparak burada içeriklerinden ancak çok kısa olarak söz edebileceğim. Peşinen söyleyeyim ki, tebliğler arasında seçme yapmam ve burada sadece bir kısmına değinecek olmam, dışarıda bıraktıklarımın önemsiz olduğu kanaatini taşıdığım izlenimini uyandırmamalıdır.
“Yeni Anlama Yöntemlerinin İmkân ve Sınırları” konusunda Doç. Dr. Burhanettin Tatar’ın tebliği, temel yaklaşım biçimi ve kurgulanış tarzı olarak daha ileride üzerinde duracağım bir tebliği –Dr. Tahsin Görgün’ün tebliğini– andırıyor. “Yeni yöntemlerin imkânları şunlar, avantaj ve dezavantajları bunlar”dan ziyade, Kur’an ve hadislerin ontolojik mahiyeti üzerinde duran Doç. Dr. Tatar, öncelikle Batı’nın, kendini ve kendi metnini yeniden üretme serüvenini anlatıyor. Buradan Batı’nın, nesnellik iddiasıyla İslamî metinleri, dolayısıyla Müslümanlar’ın bugününü “belirleme”si olgusuna geçiyor ve buradaki problemlere değiniyor.
Müslümanlar’ın, hadisleri Kur’an’ın yorumu ve sözlü tatbikatı olarak görmesinin doğru bir anlayış olmadığını sajunan Tatar, Kur’an ile hadisler arasında bir “anlam kaynaşması” bulunduğunu tesbit ediyor ve buradan da Müslümanlar’ın yaşadıkları “yabancılaşma” krizi neticesinde hadislerin, bizi Kur’an’ın anlamına sahih olarak götüren bir araç olma işlevini yitirdiğini düşünmeye başladığının altını çizilyor. “Zira” diyor Tatar, “Bu yolun zaten kendisi sahih değildi. Yani çok büyük ölçüde gelenek içinde ortaya çıkmış ve Hz. Peygamber’e atfedilmiş sözlerden ibaretti. Hadislere tatbik edilmekte olan tarihsel eleştiri yöntemi, bu yaklaşımın daha da güçlenmesinde rol oynadı. Bu durum karşısında İslam düşüncesinin etrafında temerküz edebileceği yegâne ön-metin olarak Kur’an kalıyordu. (…) Ne var ki, hadislerle Kur’an arasında kurulmuş olan tarihsel matinler arasılık ilişkisi olumsuz yönde radikal bir değişime uğradığından, Kur’an’ın sahih yorumu için güvenilebilir yegâne zemin olarak geriye yine Kur’an kalmaktaydı.”
Daha sonra Fazlur Rahman’ın bu anlayışın oluşmasına katkısına değinen ve onun yaklaşımını kısaca eleştiriye tabi tutan Tatar, tebliğinin ilerleyen sayfalarında, yeni anlama yöntemlerinin, bir üst bilincin oluşumu için ne tür imkânlar sunabildiklerini görebilmek için 6 farklı metin anlama boyutunu gündeme getiriyor ki bunlar dili anlama, yazarı anlama, tarihsel ortamı anlama, yorum geleneğini anlama, pratik ortam ve kuralı anlama ve kendini anlama’dır.
Bütün bu anlama boyutları izah edildikten sonra insan, doğal olarak bunların İslamî metinlerin anlaşılması söz konusu olduğunda neye tekabül edebileceği konusunda da bir açılım bekliyor. Ancak Doç. Dr. Tatar’ın tebliği bu 6 hususun açıklaması ile son buluyor.
Milli Gazete – 12 Ekim 2002