Cumartesi günü (23 Nisan) Mazlumder’de Suriye gündemi başlıklı bir toplantı vardı. Suriye’de olup bitenlerin masaya yatırıldığı bu toplantıda Suriye kökenli arkadaşlar orada olup bitenlerle ilgili olarak birinci elden bilgi aktardılar.
Hemen belirtelim, İslam coğrafyasında olup bitenlerin tamamını anı mantıkla ve aynı sebep-sonuç ilişkisi içinde değerlendirmek doğru değil. Olayların birbirini tetikleyen bir etkisi var, bu doğru. Ancak bundan sonrası için her ülkeyi kendi hususiyetlerini dikkate alarak değerlendirmek kaçınılmaz. Yoksa yanlış sonuçlara varmak işten değil.
Bu bağlamda mesela Suriye olayları ile Yemen veya Bahreyn’de cereyan eden olaylar, en azından arka-plan etkenler bakımından birbiriyle 180 derece farklılık arz ediyor. Oralardaki ayaklanmaları destekleyen İran, Suriye olayları hakkında “fitne” merkezli demeçler veriyor…
Mazlumder’de konuşulanlarla ilgili olarak tuttuğum notları ve edindiğim izlenimleri maddeler halinde şöyle sıralayabilirim:
- Sürecin başlarında halk, Beşşar Esed yönetiminden, söz verdiği reformları hayata geçirmesini istiyordu.
Gerçekten de Esed, sürecin başında Arap liderlere, artık reform yapma vakti olduğunu, bu noktada kaybedecek zaman bulunmadığını üstüne basa basa söylüyordu. Ancak gelinen noktada halk, Esed’in reform söyleminin herhangi bir gerçekliğe tekabül etmediğini gördü ve tavır değiştirdi.
Önceleri ısrarla vurgulanan “reform” talepleri, bilahare yerini “iskâtu’n-nizâm” (yönetimin gitmesi) söylemine terk etti.
- Halk üç noktada hassasiyet gösteriyor:
- Sürece dış müdahaleye kesinlikle karşılar.
- Silahlı ayaklanmaya kesinlikle karşılar.
- Suriye’nin bölünmesi girişimlerine kesinlikle karşılar.
Ülkemizde Suriye olayları bağlamında hassasiyet gösterilen hususların başında “bölünme” meselesi geliyor. Suriye halkının da bu noktada hassasiyet gösterdiği orada altı kalın çizgilerle çizilen hususlardan birisi oldu. Hatta Lazkiye’nin bir mahallesinde, ayaklanmanın lokomotifi durumundaki alim ve hocalarla Alevi dedelerinin kol kola yürüdüğüne dikkat çekildi.
- İran yönetimi ve onun etkisindeki Suriye’li Şiiler, başta yönetimin Nusayri karakteri olmak üzere birkaç gerekçeye dayanarak olayları “fitne” tesbitiyle işaretliyor. Oysa aynı çevreler başka yerlerdeki ayaklanmaları çekincesiz biçimde destekliyor.
- Suriye’li Kürtlerin tutumu da önemli. Başlangıçta nötr kalmayı tercih eden Suriyeli Kürtler –ki büyük çoğunluğu Haznevi ailesinin liderliğindeki tarikatın mensubudur– yavaş yavaş halkın yanında olduklarını ihsas eden tavırlar göstermeye başladılar.
Suriye’deki Kürtlerle Türkiye’deki Kürtlerin durumunu birbirine karıştırmak hayati bir hatadır. Her şeyden önce orada yönetim Kürt-Türk-Arap diye bir ayrım yapmadan hepsine zulmediyor. Oradaki rejimin yapısal özelliğinden kaynaklanan bir durum bu. Türkiye’deki problem ise daha farklı.
Bütün bunların ortak bileşkesi şu: İslam coğrafyasının meselelerine ancak kendi köklerimize inerek çözüm getirilebilir. Aksi istikametteki her çözüm denemesi ortaya başka problemler çıkaracaktır…
Milli Gazete – 25 Nisan 2011