Mehmet Emin Akın hocanın, el-Fevâidu’l-Mecmû’a çevirisine eş-Şevkânî’ ile ilgili kitap hacminde bir “Takdim” yazısı yazdığı halde neden sadece el-Kevserî’nin tenkitlerini ele almakla yetindiği merak konusudur. Öyle görünüyor ki hoca, eş-Şevkânî’yi her ne pahasına olursa olsun tebrie etmek ve bu arada “haddini aşan” el-Kevserî’ye de haddini bildirmekle sorumluluğunu ifa ettiğine inanmaktadır! Oysa ülkemizde hemen sadece Neylu’l-Evtâr ve İrşâdu’l-Fuhûl adlı eserleriyle tanınan eş-Şevkânî’nin, Veblu’l-Ğamâm’da, Talâk konusundaki risalesinde ve daha başka eserlerinde tartışma konusu olmuş birçok görüş ve yaklaşımı mevcuttur. Dolayısıyla hakkında daha geniş ve objektif bir çalışma yapmak için Akın hocanın eline iyi bir fırsat geçmişken ortaya objektif bir “eş-Şevkânî portresi” koyması beklenirdi.
Abdülhayy el-Leknevî’nin “Şevkâniyyât” bahsinde İbrâzu’l-Ğayy, Tezkiretu’r-Râşid, Zaferu’l-Emânî, el-Âsâru’l-Merfû’a… gibi eserlerinde “uyarı levhası” vazifesi gören tenkitleri, keza konunun otoritesi daha başka isimlerin benzer tesbitleri böyle bir çalışmada mutlak surette geniş bir şekilde değerlendirilmeliydi. Yani mesele “el-Kevserî’nin eş-Şevkânî’ye haksız saldırıları” olarak değil, eş-Şevkânî’nin, Abdülazîz el-Ğumârî, Mahmud Sa’îd Memdûh gibi daha pek çok ilim adamı tarafından eleştiri konusu yapılmış şazz görüşlerinin takdim ve değerlendirmesi olarak ele alınmalıydı…
Akın hocanın el-Kevserî’nin tenkitleri ile ilgili –bir önceki yazıda zikrettiğim– tesbitlerine gelince, bunlar hakkında aynı sırayla ve kısaca şunları zikretmekle yetineceğim:
- “el-Kevserî, Hanefî mezhebini üstün kılmak için zaman zaman birçok alimi keskin bir üslupla tenkit etmiştir.”[1]Mevzu Hadisler, Medarik yay., Ankara-2006, 29.
el-Kevserî’nin Hanefî mezhebini müdafaa için büyük gayretler sarf ettiği doğrudur. Ancak “Hanefî mezhebini üstün kılmak için zaman zaman birçok alimi keskin bir üslupla tenkit et”tiği doğru değildir. Onun bu sahadaki hassasiyeti, yaşadığı zamanda ve mekânda (20. yüzyılın ilk yarsı/Kahire) Hanefî mezhebi aleyhdarlığının, hatta “düşmanlığının” moda haline gelmiş olmasından kaynaklanmaktadır. İmam Ebû Hanîfe başta olmak üzere Hanefî mezhebi imamlarının Hadis konusunda yetersiz olduğu, mezhebin büyük ölçüde hadislere muhalif içtihadlar üzerine bina edildiği… gibi iddialar karşısında gayret-i diniye sahibi hiçbir alimin susması ve ihkak-ı hak’tan geri durması caiz değildir. O da bu meyanda üzerine düşeni yapmış ve Hanefî mezhebinin de en az diğerleri kadar hadis ve esere dayandığını ortaya koymuştur. Bunun, Hanefî mezhebini üstün kılmaya çalışmakla ne ilgisi var?
Onu “mezhep taassubu”yla yaftalamak isteyenler, genel olarak Ehl-i Sünnet imamlara bakışına, diğer üç mezhebe ait eserlere yaptığı hizmetlere ve konuyla ilgili yazdıklarına –ki hayli yer tutacağı için detaylarıyla zikredemiyorum– “taassuba kapılmadan” bakmak durumundadır.
“Keskin üslup” meselesine gelince, onun eserlerine aşina olanlar, “mezhepler arası ihtilaflar” konusunda yazarken ne kadar munsıf ve yumuşak bir üslup kullandığını bilir. Ancak itikadî meselelerde, özellikle de Ehl-i Sünnet’in imamlarından herhangi birisine vaki bir tecavüz karşısında üslubunun sertleştiği doğrudur ve bunda şaşılacak bir taraf yoktur. Bu cümleden olarak İmam Ebû Hanîfe’yi küfürle, fıskla, cehaletle, müfsitlikle… suçlayan birisi söz konusu olduğunda, ona değil de onu sert bir üslupla eleştiren el-Kevserî’ye yönelmiş eleştirinin, serseri kurşun gibi hedefini şaşırmış olduğunu söylemek Akın hocanın da boynunun borcudur!
Devam edecek.
Milli Gazete – 5 Mayıs 2007
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Mevzu Hadisler, Medarik yay., Ankara-2006, 29. |
---|