Bugüne kadar bu köşenin izleyenlerinin, İslamî ilimlerin hemen her dalıyla ilgili sorularına muhatap oldum. Verdiğim cevapların şahsıma ait birer “fetva” olarak değerlendirilmemesi gerektiğini de sık sık vurgulamaya çalıştım. İnsanımızın Din‘i yaşama konusundaki hassasiyetinin bir göstergesi olan o soruları cevaplandırırken ben de azami ölçüde istifade ediyor, kendimi yenileme fırsatı buluyorum.
Bununla birlikte zaman zaman sizinle de paylaştığım bir hissiyatımı –mübarek Üç aylar vesilesi ile– bir kere daha dillendirmek istiyorum: “Öğrenme”nin ve “bilgi sahibi olma”nın Müslüman için bir “görev” olduğunu vurgular dururuz ya; doğrusu işin bu yanı, “sorumluluk” vakıasını çoğu zaman unutturuyor.
Öğrendiklerimizle, onları hayatımıza aktarma cehdimiz arasında bir denge var mı? Az-öz öğrenip, öğrendiklerimizi hayatımıza kâmilen aktarmak mı, yoksa daha çok öğrenip daha az yaşamak mı? Elbette ilki daha efdal. Zira Müslümanlar, Dinî bilgiyi hafızalarında depolayıp nefsanîlikten ari olmayan vesilelerle “satmak” için değil, “yaşamak” için öğrenir.
Çok sık tekrarlandığı için birçoğunuza “tavsamış” gibi gelme ihtimali bulunsa da, sözü “aile“ye getirmek istiyorum. Ebeveynin birbirleriyle ve çocuklarıyla ilişkileri… Semerkand dergisinin Temmuz 2005 sayısında muhterem Ayşe İzci hanımefendinin, bu konuya kadın zaviyesinden getirilen bir öz eleştiri mahiyetindeki nefis yazısını (http://www.semerkanddergisi.com/7920.htm) okumanızı öneririm. Aynı şeyi elbette erkekler de yapmalı.
Her sahada olduğu gibi bu konuda da örnek ve rehberimizin Hz. Peygamber (s.a.v) olduğunu söyleyip dururuz da, sıra “icraat”a geldiğinde işin rengi hemen değişiverir. Kendi gözündeki merteği görmeye yanaşmayan eşlerin kabahati hep “karşı”ya yükleyen tavırları; evli çocuklarının hayatına, hayır merkezli “tavsiye” ve “yönlendirme” ile hiçbir ilişkisi olmayan müdahalelerde bulunmayı adeta “varlık sebebi” gören ebeveynlerin tutumu… Bütün bunların ve daha fazlasının sonucu ise zedelenen, yıpranan, işlevini yitiren aile kurumu ve heder olan günahsız çocuklar…
Oysa hayatın temeli ailedir ve böyle olduğu için oradaki yanlış da doğru da hayata ve geleceğe büyüyerek yansıyacaktır. Modernleşmenin getirdiği çok yönlü problemleri de hesaba katarsak söylemeliyiz ki, aile kurumundaki çürüme görmezden gelinerek toplumda artan suç/lu oranları hakkında tatminkâr açıklama yapmanın imkânı yoktur!
Milli Gazete bu temel gerçeği yakalamış durumda. Aile ilişkileri konusuna ışık tutan Nebevî rehberliği günümüze taşıyan hadislerden oluşan ve ehil isimlerin denetiminden geçmiş bulunan bir kitapçık 26 Ağustos Cuma günü Gazeteyle birlikte dağıtılacak. İdrakinde bulunduğumuz “arınma iklimi”nde, bir hatırlama/tezekkür vesilesi olarak mümkün olan en fazla sayıda aileye ulaşmalı bu kitapçık.
Onlar, kurtulmamız gereken problem yumağı “rivayet malzemesi” değil, Son Nebi‘nin (s.a.v) diriltici mesajını çağlar ötesinden günümüze taşıyan, kurtuluş yolunun işaret taşları “hadis-i şerif“ler! “Onlardan kurtulmak” değil, “onlara tutunarak kurtulmak”tır Müslümanca olan!..
Milli Gazete – 21 Ağustos 2005