Ramazanda İhya Olmak

Ebubekir Sifil2009, Ağustos 2009, Gazete Yazıları

Ramazanla birlikte içine bereket, feyiz, kültür, gelenek… kelimelerinin bolca serpiştirildiği yazılar da artıyor haliyle. Bu da Ramazanın bereketindendir diyerek biz de bu kervana katılalım katılmasına da, dikkat etmemiz gereken hususlar da var.

Özellikle son yıllarda “Ramazan etkinlikleri” adı altında hızla artan faaliyetlerde olsun, yazılı ve görsel medyanın takdim tarzında olsun Ramazan, büyük ölçüde “kültürel bir olgu”ya indirgenmiş durumda.

Hayatımızdaki en temel nirengi noktası olarak Ramazan elbette bizi çepeçevre kuşatmalı, sadece dış dünyayı, cadde ve sokakları değil, ruhumuzun da kararan noktalarını o silinmez boyasıyla boyamalı, cilalamalı. Bu bakımdan Ramazan etrafında bir kültürün ve geleneğin oluşmuş bulunmasında, Ramazan coşkusunun ve heyecanının yaşadığımız yerlere dalga dalga yayılmasında yadırganacak bir durum yok elbette.

Ancak unutmamamız gereken son derece önemli bin nokta var: Ramazan bir “ibadet” iklimidir. Hem de kurtuluşumuza vesile olacak amellere kat kat karşılık verildiği son derece müstesna ve mübarek bir zaman dilimi. Onu bu şuurla idrak ve ihya ettiğimiz zaman ancak beklenen neticeyi elde edebiliriz.

Efendimiz (s.a.v) ve Sahabe-yi güzin (Allah hepsinden razı olsun) Ramazanı adeta bir “ahrete hazırlık” iklimi olarak idrak ve ihya ederdi. Bilhassa Ramazanın son 10 gününde yapılan itikâf, saadet asrından itibaren bu ümmetin kesintisiz biçimde eda icra ettiği bir sünnet olarak Ramazanın mana ve maksadını taçlandıran bir uygulamaydı.

Ramazanın temel unsuru olan oruç ekseninde yaşanan hayat, Kur’an’la, tevbe-istiğfarla, infak ve tasaddukla ilahî bir renge boyanır, mü’minler gözle görülür biçimde dünyayla aralarına mesafe koyarlardı.

İmanından kaynaklanan teyakkuz durumu mü’mini salih amel işlemek için fırsat kollama modunda tutar, tutmalıdır. Ramazan da mumla aranan bu fırsatı fazlasıyla sunan bir “arınma iklimi” olarak yer almalıdır hayatımızda.

Hz. Ali (r.a)’dan nakledilen hayatî bir tesbit: “Amelinizin kabulü için, amel işlemekten daha fazla ihtimam gösterin. Allah Teala’nın, “Allah ancak müttakilerden (ameli) kabul eder” (5/el-Mâide, 27) buyurduğunu görmez misiniz?”[1]İbn Receb, Letâifu’l-Ma’ârif, 234-235.

Bu hikmet dolu uyarı doğrultusunda, Selef’ten bazı kimseler, senenin 6 ayında Ramazan’a kavuşmak için dua ederken, Ramazan’ı idrak ve ihya ektikten sonra da, senenin geri kalan kısmında bu ayda işledikleri salih amellerin, yaptıkları tevbe-istiğfarların kabul edilmesi için dua ve niyazda bulunurlardı.

Günümüzde yaygın olarak gözlenen Ramazan anlayış ve uygulamasında “dışa dönük” bir hava hakim. Oysa Ramazan’ın asıl mana ve maksadı “içe dönük” faaliyetlerde ortaya çıkar. Ramazan’da aslolan cadde ve sokakların şenlenmesi değil, iç dünyamızın, ruhumuzun cilalanmasıdır. Ramazan’da ihya olmanın başka yolu yoktur çünkü.

Tekraren söyleyeyim: Başta belediyeler olmak üzere kişi ve kuruluş tarafından düzenlenen Ramazan etkinliklerinin önemini küçümsüyor değilim. Yıllar içinde pek çok değeri örselenmiş Müslüman milletimizin bu türlü etkinliklere pek çok bakımdan ihtiyacı var. Maddî durumu yerinde olmayanların görülüp gözetilmesi, dayanışma ve paylaşma ruhunun ihya edilmesi, kültürel aidiyetlerimizin ve kimlik kodlarımızın yeniden keşf edilmesi ve benimsenmesi… gibi pek çok noktadan bu etkinlikler .büyük önem arz ediyor.

Benim dikkat çekmem istediğim nokta şu: Bütün bu güzel şeyler olurken ramazan’ın özünü, asıl maksadını ıskalamayalım. Onu bir “kültürel etkinliğe” indirgeme yanlışına düşme ihtimali bile ruhumuzu sarsmalı, bizi derinden rahatsız etmeli.

Bütün Ümmet’in Ramazan’ı mübarek olsun, işlediğimiz ve işleyeceğimiz salih ameller ind-i ilahîde makbuliyete mazhar olsun.

Milli Gazete – 24 Ağustos 2009

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 İbn Receb, Letâifu’l-Ma’ârif, 234-235.