Okuyucu Soruları-3 Nüzul-i İsa (as) Meselesinin Değişik Veçheleri

Ebubekir Sifil[dosya], 2003, Ekim 2003, Gazete Yazıları, Nüzûl-i İsâ

Bu mesele pek çok bakımdan bir “turnusol kâğıdı” işlevi görüyor. Söz gelimi Sünnet‘in Kur’an‘ın beyanı ve hayata açılımı olduğunu savunur görüntüsü veren bazı çevrelerin, gerek Hz. İsa (a.s)’ın nüzulü meselesinde, gerekse daha başka konularda birden 180 derece dönerek tavır değiştirdiklerini ve ilgili hadisleri tevhin etmek için bütün maharetlerini ortaya döktüklerini görüyoruz. Tam “aleme ibret” bir durumdur bu.

Diyelim ki nüzul-i İsa (a.s) meselesinde ilgili Kur’an ayetlerinin mantuk ve mefhumu ihtilaflı bir alan teşkil ediyor. Böyle bir durumda –doğal olarak– yapılması gereken, Kur’an‘ın birinci derecede müfessir ve mübeyyini olan Sünnet‘e baş vurmaktır. Sünnet‘e baş vurduğumuzda ise önümüze, Hz. İsa (a.s)’ın diri olarak göğe çekildiğini ve kıyamete yakın yeryüzüne indirileceğini anlatan hadisler çıkıyor. Üstelik, aksi doğrultuda tek bir rivayet dahi mevcut değilken, Hz. İsa (a.s)’ın akıbeti konusuna dolaylı veya doğrudan temas eden bütün hadisler aynı ortak noktayı, Hz. İsa (a.s)’ın diri olarak göğe kaldırıldığı ve kıyamet öncesinde tekrar ineceği hususunu “tevatür derecesine” varan bir kemiyet ve keyfiyette vurguluyor. Sünnet‘in Kur’an‘ın beyanı ve açılımı olduğunu sureta savunanların, bu meselede ağız ve taraf değiştirmesi, ister istemez ortaya bir “tutarlılık ve samimiyet” problemi çıkarıyor…

Bu mesele hakkındaki nakiller konusunda bir an için “nötr” olmayı deneyelim ve düşünelim: Özellikle Medine döneminde Müslümanlar‘la Ehl-i Kitab‘ın her iki kanadı arasında yoğun ve çok boyutlu ilişkilerin söz konusu olduğunu biliyoruz. Böyle bir ortamda her üç din mensubu arasındaki en önemli ihtilaf konularından birisini oluşturan “Hz. İsa (a.s)” meselesinin gündeme gelmemiş olması düşünülemez. Tarihsel olarak Efendimiz (s.a.v)’in, Hz. İsa (a.s)’ın dünyaya gelişi, misyonu ve akıbeti hakkında –gerek ilgili Kur’an ayetlerinin tefsiri bağlamında, gerekse konunun aktüel değeri dolayısıyla– bir şeyler söylememiş olması düşünülemez.

Burada konumuz bakımından şu soru önemlidir: Hz. Peygamber (s.a.v), Hz. İsa (a.s)’ın akıbeti konusunda neler söylemiştir? Hadis ve Tarih kaynaklarında Hz. Peygamber (s.a.v)’in, Hz. İsa (a.s)’ın öldüğü konusunda nakledilmiş bir tek sözünün bulunmamasını nasıl açıklayacağız?

Buna iki şekilde cevap verilebilir. Birincisi Ümmet-i Muhammed‘in hemen tamamının itikadı; ikincisi ise ilgili Kur’an ayetlerinin ifadelerinin açık ve kesin bir şekilde Hz. İsa (a.s)’ın öldüğünü anlattığı, dolayısıyla Efendimiz (s.a.v)’in bu konuda ilave bir şey söyleme ihtiyacı hissetmediği doğrultusunda olacaktır.

Eğer Efendimiz (s.a.v) bu doğrultuda sessiz kalmış veya aksi doğrultuda birşeyler söylemiş ve fakat daha sonra gelen kuşaklar söz birliği ederek bunu gizleyip, yerine Hz. İsa (a.s)’ın göğe çekildiği rivayetlerini ikame ve bu noktada icma etmiş ise, başta Sahabe olmak üzere bu nesillerin hiçbir konuda güvenilirliğinden söz edemeyiz. Bu düşüncenin varacağı kaçınılmaz nokta ise, Yahudiler‘in ve Hristiyanlar‘ın işlediğinden daha büyük bir cürmün bizzat Müslümanlar tarafından son hak dine karşı işlendiğinin söylenmesidir. Böyle bir iddiada bulunan kimsenin ise acil bir tıbbî tedaviye ihtiyacı var demektir…

(Devam edecek)

Milli Gazete – 4 Ekim 2003