Nüzul-i İsa (as)’a Dair

Ebubekir Sifil[dosya], 2007, Gazete Yazıları, Nisan 2007, Nüzûl-i İsâ

Konuyla ilgili sorulardan ilki bir okuyucudan geliyor ve özetle şöyle:

“Hz İsa ile ilgili olarak Maide suresinin 75. ayetinde (Me’lmesih ibnu Meryem illa rasul gad halet min gablihirrusul…) yani Meryem oğlu Mesîh ancak bir resûldür. Ondan önce de resûller gelip geçmiştir… buyuruluyor. Sizin de yazılarınızda belirttiğiniz bir çok hadis kitabında sahih olarak geçen rivayetlerde Hz. İsa’nın yeniden Peygamber Efendimize (sav) ümmet olarak yeryüzüne inmesi ayette ifade edilen “ancak resuldur” ifadesiyle çelişmez mi? Eğer ayete uygun olarak ümmet olarak değil de yine rasul olarak geldiğini varsayarsak bu sefer de Peygamber efendimizin (sav) son peygamber olmasıyla çelişmez mi? Acaba konu ayet ve hadislerde çelişki olduğu vehmine kapılmamın sebebi resul ve nebi kelimeleri arasındaki farkı tam bilmediğimden kaynaklanıyor olabilir mi?”

İkinci soru ise Dâru’l-Hikme’de konuyla ilgili olarak yaptığımız söyleşi dolayısıyla oraya gönderilmiş. Beni haberdar ettiler; burada cevaplamak istedim:

“Değerli yönetici, Ebubekir Sifil ile yaptığınız nüzülü İsa söyleşinizi okudum ancak Kuranı Kerim ayetlerinde Hz. İsa’nın semaya yükseltildiğine dair bir ibareye rastlayamadım. Binaenaleyh, semaya yükseltilme gibi bir ifade yer almazken ileyye ve ileyhi kelimelerinden sema anlamının nasıl çıkarılabileceğini de izah etmenizi rica ediyorum. Selam ve muhabbetle.”

İlk sorunun cevabı, –soru sahibinin de zikrettiği gibi– “resul” ve “nebi” kelimelerinin anlamında saklı. Peygamberlerin tamamının yeni bir Kitap ve Şeriat getirmediğini biliyoruz. İsrailoğulları’na Hz. Musa (a.s)’dan sonra gönderilen peygamberler (hepsine selam olsun) böyledir. Kur’an bunlardan sadece Hz. Dâvud (a.s)’a kitap (Zebur) verildiğini bildirmektedir. Dolayısıyla Hz. Harun’dan Hz. Yahya’ya (hepsine selam olsun) kadar gelen bütün Ben-i İsrail peygamberleri Hz. Musa (a.s) şeriati ile amel etmiş ve ona tabi olmuştur.

Hz. İsa (a.s) ise hem “nebi” hem de “resul” vasfını haiz bir peygamberdir. Kendi kitap ve şeriati vardır. Kendisi terk-i dünya edene kadar İncil’i ve kendi şeriatini tebliğ etmiştir. Kıyamete yakın nüzul ettiğinde de peygamberlik vasfı devam edecektir. Şu kadar ki, yukarıda işaret edilen İsrailoğulları peygamberleri gibi, bir başka peygamberin (Efendimiz (s.a.v)’in) şeriati ile amel edecektir.

Hz. İsa (a.s)’ın, nüzulünden sonra Ümmet-i Muhammed (s.a.v)’den herhangi birisi gibi sıradan bir insan olarak yaşayacağı ne herhangi bir hadiste varit olmuştur, ne de herhangi bir İslam aliminin –bildiğim kadarıyla– bu tarz bir ifadesi olmuştur.

İkinci soruya gelince, Kur’an’da mecaz bulunup bulunmadığı tartışmasına dalmadan kısaca cevap vermeye çalışayım: Kur’an’da “… Kim Allah’a ve Resulü’ne hicret ederek evinden çıkar da, sonra ölüm kendisine yetişirse…”[1]4/en-Nisâ, 100. buyurulmaktadır. Keza Hz. İbrahim (a.s)’ın, “Ben Rabbime gidiyorum…”[2]37/es-Sâffât, 99. dediği zikrolunmaktadır. Bunlar ve benzeri örnekler, kastedilenin, Sünnet ve Arap dilinin sahih ifade biçimleri doğrultusunda tesbit edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Hz. İbrahim (a.s)’ın Filistin toprağına hicret ettiği, diğer ayette ise Medine’ye hicretin kastedildiği malumdur. Şu halde Hz. İsa (a.s)’ın nereye ref edildiği konusunda da aynı yöntem izlenmelidir.

Kaldı ki, Allah Teala hakkında inanılması caiz olan ve olmayan meseleler hakkında biraz malumatı olanlar, O’nun mekân ve zamandan, yönlerden ve havâdisin hululünden münezzeh olduğunu da bilirler…

Milli Gazete – 29 Nisan 2007

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 4/en-Nisâ, 100.
2 37/es-Sâffât, 99.