Yeni Ümit dergisi, Ocak-Şubat-Mart 2007 sayısında Nuzul-i İsa (a.s) üzerine Fethullah Gülen hocaefendi ile yapılan bir söyleşiye yer vermiş. Hocaefendi kendine özgü üslubuyla meseleyi gayet güzel çerçevelemiş.
Ancak bir yerden sonra, Hz. İsa (a.s)’ın nüzulüyle ilgili hadislerin epistemolojik kıymeti, Akaid imamlarının konuya bakışı ve nüzulün keyfiyeti hakkında söyledikleri, daha önce yaptığı izahatı adeta nakzeder mahiyette.
Mesela söyleşinin başlarında nuzul-i İsa (a.s) ile ilgili hadislerin durumu hakkında şunları söylüyor: “Meselenin dinî temellerine gelince; Hazreti Mesîh’in âhir zamanda tekrar dünyaya döneceğini ve bu nüzûl keyfiyetini bildiren yaklaşık yüz kadar hadis-i şerif vardır. Bu hadislerden en az kırk kadarı, hadis kriterleri açısından sahih sayılır, yani erbabınca itimat edilen hadislerdir. Yirmi kadarı da hasen kabul edilmektedir, yani, ondan bir derece düşük de olsa sıhhatine güven duyulan hadislerdir. Yirmi-otuz tane de zayıf hadis vardır.”
Ne ki, söyleşinin ilerleyen satırlarında bu tavırda bir değişiklik göze çarpıyor: “Mesîh ve Mehdî ile alakalı hadis-i şerifler ve ümmetin kabulü esas alınınca nüzûl-ü İsa’ya ve zuhur-u Mehdî’ye inanmak Efendimiz’e îtimadın ve güvenin ifadesidir denilebilir. Fakat bu mevzu Maturidî ve Eş’arî gibi Ehl-i Sünnet imamlarının eserlerinde işlenmemiş ve ele alınmamıştır. Ayrıca fer’î bir konu olduğundan ve âhad habere dayandığından dolayı bunu inkâr küfre sebep olmadığı için ilk dönem akaid kitaplarına da yansımamıştır.”
Söz konusu söyleşi, herkul.org’ta da mevcut. Orada şu ziyade yer alıyor:
“Evet, bu mevzu mü’minlerin “âmentü” erkânına inandıkları gibi inanmaları gerekli olan meselelerden değildir. Âmentü’de ifade ettiğimiz altı iman esası; Allah’a, Meleklerine, (bütün) kitaplarına, (bütün) peygamberlerine, ahiret gününe (ve ahiret ahvaline) ve kaza-kadere (hayır ve şerrin Allah’dan, O’nun yaratması ve takdiri ile olduğuna) kesin olarak inanmaktır. İmanın rükünleri kabul ettiğimiz bu altı esas arasında hurûc-u Mehdî ve nüzûl-ü Mesîh yoktur. Eğer bunlar erkân-ı imaniye ölçüsünde mutlaka inanılması gereken, inanmayanı küfre götüren meseleler türünden olsaydı, bunları da Sahib-i Şeriat erkân-ı imaniye arasında sayardı. Erkân-ı imaniye’nin sayıldığı hadis-i şeriflerde Mehdî ya da Mesîh’in zikri yoktur. Yine olsaydı, ehl-i sünnet imamları bunlara da erkân-ı imaniye arasında yer verirlerdi. Fakat, az önce de dediğim gibi ne Maturîdî ne Eş’arî ne de bir başka ehl-i sünnet imamı Mehdî ve Mesîh’e imanı erkân-ı imaniyeden biri olarak saymamışlardır…” (Bkz. http://www.herkul.org/kiriktesti/index.php?view=article&article_id=101)
Acaba “Ehl-i sünnet imamlarının Mehdi ve Mesih meselesine erkân-ı imaniye arasında yer vermediklerini ve konunun Maturidî, Eş’arî gibi Ehl-i Sünnet imamlarının eserlerinde işlenmemiş olduğunu” söylemek ne kadar doğrudur ve Hocaefendi –gerek herkul.org’da, gerekse tr.fgulen.com’da görüleceği gibi– sıklıkla tekrar ettiği bu hususu bizzat tahkik ederek mi böyle kesin konuşmuştur?
Sanmıyorum. Zira eğer böyleyse burada ciddi bir araştırma eksikliği söz konusudur. Nuzul-i İsa (a.s) meselesinin hem Ehl-i Sünnet imamları tarafından “erkân-ı imaniye” cümlesinden olarak görüldüğünü, hem de gerek İmam el-Mâturîdî’nin, gerekse İmam el-Eş’arî’nin ve onlardan sonraki Ehl-i Sünnet Kelam alimlerinin eserlerinde yer aldığını biliyoruz.
Devam edecek.
Milli Gazete – 3 Haziran 2007