Nûh b. Ebî Meryem-4

Ebubekir Sifil2003, Gazete Yazıları, Temmuz 2003

  1. İbnu’l-Mübârek, İbn Cüreyc ve Şu’be gibi Hadis ilminin dev isimleri kendisinden rivayette bulunduğu halde Hadis ulemasının Nûh b. Ebî Meryem‘in “hadis uydurucusu” olduğu konusunda ittifak ettiğini söylemek tam bir saptırmadır. Ehlince malumdur ki Şu’be (b. el-Haccâc) sadece güvenilir ravilerden rivayette bulunmakla ünlenmiş bir Hadis imamıdır. İbn Adiyy de onun hakkında “Zayıf bir ravi olmakla birlikte hadisi yazılır” demiştir. el-Muvaffak el-Mekkî‘nin zikrettiğine göre Nûh b. Ebî Meryem vefat ettiğinde İbnu’l-Mübârek, ta’ziye için onun kapısından günlerce ayrılmamıştır.

Bütün bunlar, Nûh b. Ebî Meryem‘in “hadis uydurucusu” olduğu konusunda Hadis imamlarının ittifak ettiği iddiasının “havada kalmaya mahkûm” olduğunu göstermektedir.

Öte yandan Nûh b. Ebî Meryem‘in taz’ifi meyanında rastladığımız müfesser cerh ifadelerinden (güvenilmez olduğunu gerekçeleriyle ortaya koyan sözlerden) hareketle onun “hadis uydurucusu” olduğunu söylemek mümkün değildir. Hakkında söylenen kabul edilebilir ithamlar, rivayetlerine mütabaat edilmediği, tedlis yaptığı, münker rivayetler naklettiği… gibi hususlardan ibarettir. Bunlarla “hadis uyduruculuğu” ithamı arasında nasıl bir fark bulunduğu ise ehlince malumdur.

Bu noktada en başa dönüp, Y.N. Öztürk‘ün söylediklerini hatırlayalım: “Şu da herkesce bilinmektedir: Hadis uleması ittifakla bildirirler ki, hadis râvîsinin (rivayetçinin) itham edilişi kizb (yalancılık) yüzünden ise bu râvî sonradan tövbe etmiş olsa bile, rivayeti artık kabul edilmez…

“Şunu da biliyoruz: Bir râvîyi hem cerh edenler (güvenilmezliğini iddia edenler) hem de ta’dil edenler (güvenilirliğini iddia edenler) varsa, ikincilerin sayısı çok olsa bile râvî güvenilmez sayılır. (…) Nuh b. Ebî Meryem bahsinde bu iki kural da saf dışı edilmiştir…”

Öztürk ne zaman Hadis ilimleriyle ilgili bir bahse dalsa ya çarpıtma yapıyor ya da eline yüzüne bulaştırıyor. Ahmed Naim merhumun Tecrid Tercemesi‘ne yazdığı değerli mukaddimeye atıfta bulunduğu halde, orada ta’dile takdim edilecek cerhin “müfesser cerh” olduğu yolundaki tasrihatı görmemiş olması mümkün değil. Dolayısıyla yukarıdaki alıntının ilk paragrafında zikrettiği hüküm de bu açıklamayla geçerliliğini kendiliğinden yitirmektedir.

Zira Nûh b. Ebî Meryem‘in hadis uydurduğu konusunda yapılan nakillerin istisnasız hepsi ya münkatı senetlerle nakledilmiş veya sebebi açıklanmamış (müfeser olmayan) cerhlerden ibarettir. Ortada tek bir nakil var. O da Nûh b. Ebî Meryem‘in, İkrimeİbn Abbâs (r.a) kanalıyla Kur’an‘ın faziletleri konusunda bir hadis uydurduğu iddiasından ibaret. Bünyesinde taşıdığı arızalardan sarf-ı nazar etsek bile, tefsirlerde ve mevzu hadisleri toplayan kitaplarda bu nakli doğrulayan herhangi bir kayıt yok. Öyleyse nerede ta’dile mukaddem olması gereken “müfesser” cerh?

Netice olarak Nûh b. Ebî Meryem de İmam Ebû Hanîfe‘nin uğradığı akıbete uğramış ve muarızlarınca en ağır ithamlar altında bırakılmaya çalışılmıştır. Mesele bundan ibaret.

Milli Gazete – 19 Temmuz 2003