Önceki yıllarda, öteden beri süregelen bilinçli bir uygulama olarak Ramazan ayında Ümmet-i Muhammed’in kafasını karıştıracak, gönlünü bulandıracak hususları birer “problem” formatında gündeme getiren isimlerden geçilmezdi. Televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde boy gösteren “malum zevat”, yarım-yamalak bilgileri ve artık kimsenin gizlisi olmayan “samimiyet”lerinden gelen “hüsn-i niyet”le kitapları karıştırır, “malzeme” olarak ele geçirebildikleri hususları vakit geçirmeden ekranlara, gazete köşelerine taşırdı.
Ne yazık ki Ümmet’in dinî bilinci de büyük ölçüde dumura uğratıldığından, ertesi gün herkesin dilinde aynı “problem”: “Meğer biz yanlış biliyormuşuz; meğer gerçek öyle değilmiş. Bize yıllarca hep yanlış anlatmışlar; bak, … hoca dün akşam neler söyledi…”
Bu “problem”leri konuşmaktan/dinlemekten tadına eremeden, havasını teneffüs edemeden mübarek Ramazan geçip giderdi. Geriye, o meseleleri konuşan “allame”lerin yazdığı gazetelerin kabaran tirajlarıi, belki o meselelerin işlendiği, aceleyle kotarılmış kitapların “çok satanlar” listesindeki yeri ve bir de şuuru bulanmış, kafası karışmış binlerce, yüzbinlerce insan kalırdı.
Tam “bu Ramazan mahut “ecinni taifesi”nin istilasına maruz kalmadan geçti çok şükür” diyecekken Karaman hocanın yazıları sahne aldı. Zekât meselesi hakkında bir seri yazı okuduk hocadan. Mürdetin katli konusundaki yazı ise tam anlamıyla “tüy dikti!”
Birilerinin mukabelede bulunması hocayı hayli kızdırmış olmalı ki, ikinci bir yazı daha yazarak, “bilen-bilmeyen bu meselelere burnunu sokmasın” demeye getirdi. Bu tepkisinde haklıydı elbette. Bilen-bilmeyen bu meselelere burnunu sokmamalı gerçekten. Zaten ortalık toz-duman, bir de na-ehil insanların söyledikleriyle kafalar iyice karışmasın…
Mürtedin katli meselesinde kimin hangi gerekçeyle ne dediği noktasında herhangi bir kapalılık mevcut değil. Cumhur ne diyor, Hanefîler ne diyor ve hoca ne diyor, tam olarak biliyoruz.
Şahsen benim anlamadığım bir şey var: Eski içtihadların yenileriyle değiştirilmesi çağrısını hayatının projesi olarak ortaya koyan hocanın gerekçelerinden birisini “ezmanın tegayyürü” oluşturduğuna göre, birileri Hanefî mezhebinin hükmünün çağın gerçekleriyle örtüşmediğini söylese hocanın cevabı ne olurdu acaba?!
Hanefî mezhebine göre mürted kadın öldürülmez; bu doğru. Hoca da mürtedin katli meselesindeki yaklaşımına bu noktadan girizgâh yapıyor. Ancak Hanefî mezhebinin bu hükmünün hocanın yaklaşımına destek olmak şöyle dursun, hoca ve onun gibi düşünenler bakımından yeni problemler tevlit edecği açıkçö görülüyor:
1. Hanefî mezhebine göre mürted kadın evet öldürülmez; ama tevbe edip İslam’a girene kadar hapsedilir ve İslam’a dönmesi için zorlanır. Hocanın alıntı yaptığı kaynakta ve daha başka eserlerde bu nokta hayli açık.
2. Birisi dese ki: “Hanefî mezhebinin bu hükmü, kadının sosyal hayatta erkek kadar etkin biçimde yer almadığı devirlere ilişkindir. Günümüzde ise kadın, askerlik dahil her türlü görevde erkekle aynı ortamlarda yer alıyor. Dolayısıyla mürted kadının savaşmaması sebebiyle kendisine ölüm cezasının uygulanmaması hükmü değiştirilmelidir.” Hocanın buna cevabı ne olurdu acaba?
Ezmanın tegeayyürü meselesinin hoca için problem teşkil ettiği bu madde, hocanın yaklaşımının Hanefî mezhebinin hükmüyle refere edilemeyeceğini ortaya koyuyor.
Meselenin daha başka boyutları da var. İnşaallah diğer yazılarda onları da gündeme getiririz…
Ramazan bayramı cümleye mübarek olsun, bütün Ümmet’e hayır ve bereketler getirsin.
Milli Gazete – 19 Eylül 2009