Hz. Peygamber (s.a.v)’e Kur’an dışında mucize verilmediğini söyleyenlerin ileri sürdüğü 29/el-Ankebût, 48-51. ayetlerinde, geçen yazıda söylenenlere temel oluşturan bir husus mevcuttur. Zira bu ayetlerde Hz. Peygamber (s.a.v)’e, “mucizelerin ancak Allah katında” olduğunu söylemesi emir buyurulmaktadır. Bunun anlamı, mucizenin ancak Allah Teala murad ettiğinde vuku bulabileceğidir.
Gerek bu ayetlerden, gerekse bahse konu iddiaya dayanak olarak ileri sürülen diğer Kur’an beyanlarından hareketle Efendimiz (s.a.v)’e kevnî mucize verilmediğini söylemek doğru olsaydı, aynı şeyi pekala diğer peygamberler hakkında da ileri sürmek mümkün olurdu. Zira mesela 28/İbrahim, 10. ayette şöyle buyurulur: “Peygamberleri dedi ki: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? Oysa O, sizin günahlarınızdan bir kısmını bağışlamak ve sizi belirli bir vakte kadar yaşatmak için sizi (hak dine) çağırıyor.” Onlar dediler ki: “Siz de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsiniz. Siz bizi atalarımızın tapmış olduğu şeylerden döndürmek istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirin.”
İnkârcıların bu talepleri karşısında peygamberlerin verdiği cevap son derece ilginçtir: “Peygamberleri onlara dediler ki: “(Evet) biz sizin gibi bir insandan başka bir şey değiliz. Fakat Allah nimetini kullarından dilediğine lütfeder. Allah’ın izni olmadan bizim size bir delil getirmemize imkân yoktur.” (28/İbrahim, 11)
Keza 40/el-Mü’min suresinin, “Allah’ın izni olmaksızın hiçbir peygamber kendiliğinden mucize getiremez” mealindeki 78. ayeti, meselenin can alıcı noktasını ifade etmektedir.
Öte yandan 29/el-Ankebût, 48-51. ayetlerinde Hz. Peygamber (s.a.v)’in okuma-yazma bilmediği halde, Kur’an meyanında geçmiş kavimlerden ve peygamberlerden haberler vermesinin inandırıcılık bakımından yeterli olması gerektiği vurgulanarak, bu olağanüstü durumdan etkilenmeyenlerin, diğer (kevnî) mucizelerden de etkilenmeyecekleri zımnen belirtilmiş olmaktadır.
Nitekim kevnî mucizelerin, inkârda inat ve ısrarla ayak direyenlere herhangi bir fayda sağlamayacağını –birçok benzeri gibi– haber veren şu ayet, aynı zamanda Efendimiz (s.a.v)’e Kur’an dışında mucize verildiğini de anlatması bakımından son derece dikkat çekicidir: “Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Onlar bir mucize görürlerse hemen yüz çevirir ve “Eskiden beri devam edegelen bir büyü” derler.” (54/el-Kamer, 1-2)
Esasen Hz. Peygamber (s.a.v)’in kevnî mucizesi bulunmadığını söyleyenler, mucize konusunda kendi kurgularına uygun bir olay aramakla temel bir hata yapmaktadır. Onlara göre bir olayın mucize sayılabilmesi için peygamber ile kavmi arasında bir tartışma olmalı, onlar ısmarlama bir mucize istemeli ve o da hemen onu izhar etmelidir.
Oysa bu kurgu, Kur’an’da kıssaları anlatılan önceki peygamberlerin gösterdiği mucizelere de tam olarak oturmamaktadır. Söz gelimi Hz. İsa (a.s)’nın, Havariler’in talebi üzerine gökten bir sofra indirilmesi duasında bulunması ve bunun kabul edilmesi (5/el-Mâide,112-5); Hz. Musa (a.s)’nın, kendisine inananların istifadesi için kayadan su fışkırtması (2/el-Bakara, 60; 7/el-A’raf, 160), asasıyla denizi yarıp yol yapması (26/eş-Şu’arâ, 63)… gibi mucizeler, inkârcıların mucize talebi neticesinde vuku bulmuş değildir.
İşte Efendimiz (s.a.v)’in hadislerde anlatılan pek çok mucizesi de böyledir. Kaldı ki ay yarılması, İsra olayı, melek ordularıyla desteklenmesi… gibi olaylar bizzat Kur’an tarafından haber verilen mucizeler cümlesindendir.
Mart 2002 – Milli Gazete