Şimdi bu ayetlerin konuya delaletleri üzerinde kısaca duralım:
İlk ayet (6/el-En’âm, 35), Hz. Peygamber (s.a.v)’in, her istediği zaman mucize gösterme kudretine sahip olmadığını, ancak Allah Teala dilediği zaman mucize gösterebileceğini anlatmaktadır. Zaten İslam alimleri de gerek Hz. Peygamber (s.a.v)’in, gerekse diğer peygamberlerin mucizeleri üzerinde dururken bu noktayı vurgulamış ve onların, ancak Allah Teala dilediği zaman mucize izhar edebileceklerini belirtmiştir. (Bkz. Nûreddîn es-Sâbûnî, Mâturîdiyye Akaidi, 111.)
İkinci ayette (21/el-Enbiyâ, 5-6) Hz. Peygamber (s.a.v)’e Kur’an dışında bir mucize verilip verilmediğine ilişkin herhangi bir beyan mevcut değildir. Burada vurgulanan, inkârcıların, kendilerine mucize gösterilse bile yine inanmayacakları gerçeğidir. Kaldı ki bu ayetlerde anlatılan inkârcıların, Hz. Peygamber (s.a.v)’in en büyük mucizesi olan Kur’an’a karşı bile aynı tavırda oldukları unutulmamalıdır.
Üçüncü ayette (13/er-Ra’d, 7) inkârcıların mucize beklentisi dile getirildikten sonra Hz. Peygamber (s.a.v)’in ancak bir “uyarıcı” olduğu vurgulanmaktadır. Eğer bu vurgu Hz. Peygamber (s.a.v)’e mucize verilmediğini anlatıyor olsaydı, tıpkı Hz. Peygamber (s.a.v) gibi birer “uyarıcı” olan diğer peygamberlere de mucize verilmediği sonucunu çıkarmamız yanlış olmazdı. Oysa inkârcıların mucize beklentisi ile Hz. Peygamber (s.a.v)’in “mucizesiz” bir uyarıcı olması arasında bir lazım-melzum ilişkisi yoktur. Üstelik bu ayetten hareketle Hz. Peygamber (s.a.v)’e mucize verilmediğini söyleyenlerin, mucizenin, mutlak surette inkârcıların istediği yer, zaman ve şekilde gerçekleşmesi gerektiği gibi bir kabulden hareket ettikleri görülmektedir ki, böyle bir mucize anlayışı doğru değildir.
Dördüncü ayet (17/el-İsrâ, 59) –yukarıda de geçtiği gibi– Hz. Peygamber (s.a.v)’e hiçbir surette mucize verilmediğini anlatıyor olsaydı, bunun içine Hz. Peygamber ‘(s.a.v)’in en büyük mucizesi olan Kur’an da girerdi. Nitekim Kur’an pek çok ayetinde (mesela 17/el-İsrâ, 88) inkârcılara, kendisinin bir benzerini getirmelerini söyleyerek meydan okumaktadır. Öte yandan burada söz konusu olan, inkârcıların istediği türden mucizelerdir. Kur’an, önceki kavimlerin de bu türlü taleplerde bulunduklarını, bu talepleri karşılanıp mucize gösterildiği halde yine inkârda ısrar etmeleri sebebiyle helak edildiklerini haber vermekte ve böylece şöyle demiş olmaktadır: Eğer onlara da istedikleri mucizeler gösterilecek olursa, yine inanmayacakları için selefleri gibi onların da helak edilmeleri kaçınılmaz olur. Oysa Allah onlara bir süre tanımayı murad etmektedir.
Beşinci ayet (26/eş-Şu’arâ, 3-4) mucize izharının Yüce Allah’ın dilemesine bağlı olduğunu anlatması dolayısıyla –ilk ayet üzerinde dururken belirttiğim veçhile– bahse konu iddiaya dayanak teşkil etmekten uzaktır.
Altıncı ayet (28/el-Kasas, 48) inkârcıların, Hz. Peygamber (s.a.v) ve Kur’an hakkında, Hz. Musa (a.s)’ya verilen türden mucizeler ile Tevrat’ın bir kerede toptan indirilmesi gibi beklenti içinde olduklarını anlatmakta ve esasen onlarla aynı tıynette olan seleflerinin, Hz. Musa (a.s)’yı da kendisine verilenlere rağmen inkâr ettiğini belirtmektedir. Yani burada da Hz. Peygamber (s.a.v)’e herhangi bir mucize verilmediği/verilmeyeceği anlatılıyor değildir.
Yedinci ayet (29/el-Ankebût, 48-51) de öncekiler gibi Hz. Peygamber (s.a.v)’e Kur’an dışında mucize verilmediğini mutlak olarak ifade etmez.
Devam Edecek.
Mart 2002 – Milli Gazete