Misyonerlik Diye Bir “Mesele”miz Var Mı?

Ebubekir Sifil2008, Eylül 2008, Gazete Yazıları

Büyük bir rahatlık içinde böyle bir meselemiz olmadığını söyleyenlere bir tek soru soracağım: Bu ülkede bir tek kişi dahi misyoner propagandasına kapılarak imanında şüpheye düşse, bunun vebalini kaldırabilir misiniz? Bu ülkede yaşayan her bir ferdin sarsılmaz bir dinî bilinç sahibi olduğuna dair elinizde bir garanti mi var? Böyle olsa bile bu bilincin sonraki kuşaklarda aynen devam edeceğini söyleyebilir misiniz?

Adı ve nereden yazdığı bende mahfuz bir genç kardeşimin aşağıda okuyacağınız mesajı sadece bu ülkenin yarınları hakkında değil, aynı zamanda kendi uhrevî sorumluğumuz üzerinde de acilen acımasız bir özeleştiri yapmamız gerektiğini ortaya koyuyor:

“Esselamu Aleykum. Hocam ellerinizden öperim. İlk defa karşılaştığım acı bir olay beni şoke etti. Sizinle paylaşmak istedim. Bu lanet misyonerliğin Türkiye ve bütün dünyayı etkilediğini biliyorduk sizlerin sayesinde. Ama benim çevremi de etkileyeceğini bu kadar çabuk beklemiyordum. Hocam olay şöyle: (…) İmam-Hatip lisesinde 7 sene aynı sınıfı ve aynı sırayı paylaştığımız, çoğu zaman kursağımızdan aynı lokmaların geçtiği en yakın arkadaşım, dün beni aradı. Sana bir kaç soru soracağım dedi. “Peygamberimiz sav. Hz. Aişe ile niçin 9 yaşında evlendi? (haşa). Hz. Davut as. niçin zina ettti. Peygamberliğe lüzum var mı.” gibi sorular. Sorularına bildiğim kadarıyla cevap verdim ayetlerle. Peygamberimizin heva ve nefisle iş yapmadığını, her evliliğinin bir hikmeti olduğunu, Davut as. için ise Neml suresindeki ayetleri okudum. Bana Mezmurla’dan ayetler okudu Davut as. ile ilgili. Kim senin aklını karıştırdı, dedim “Scott” diye bir hrıstiyan (olduğunu söyledi). Hocam onunla geçen konuşmamı fikir olsun diye ekledim. Bana burada veya Milli Gazete’deki köşenizde veya Rıhle’de cevap yazarsanız memnun olurum. (Hz. Aişe, Hz. Davut, Peygamberlerin gerekliliği) Biliyorum her biri uzun meseleler. Ya da bana kaynak gösterebilirseniz… Arşın Gölgesinde buluşmak dileğiyle Allah’a emanet olun…”

Mesaj sahibi kardeşim ile arkadaşının messsenger’da yaptıkları konuşmanın metni bende mevcut. O metni de esas alarak kendisine yazdığım cevap aşağıda.

Ve aleykumusselam ve rahmetullah.

Aziz kardeşim;

Mesajınız gerçekten içler acısı bir durumu yansıtıyor. Ne büyük bir vebal, ne ağır bir yük altındayız; bir kere daha derinden hissetim. Rabbim bize merhametiyle muamele etsin.

Bahsettiğiniz üç husus hakkında size “şimdilik” şunları söyleyebilirim:

  1. Efendimiz (s.a.v)’in Hz. Aişe (r.anha) validemizle evliliği meselesinde şu adreste özlü bilgi bulabilirsiniz:

http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=557

  1. Davud (a.s) ile ilgili korkunç iftiraya gelince, bu, Yahudilerin sıklıkla yaptığı bir şeydir. Sadece Hz. Davud (a.s) hakkında değil, Hz. Nuh, Hz. Harun, Hz. İsa ve daha birçok peygamber hakkında (hepsine selam olsun) bizzat kendi kutsal kitaplarında inanılmaz çirkin iftiralar bulunduğunu biliyoruz. Esasen Yahudiler onların peygamber olduğunu kabul etmediği için bu türlü anlatımlar onlara göre “normal”dir. Gariplik burada değil, o kitapları esas alarak Allah Teala’nın seçkin kulları hakkında bu türlü kanaatler beslenmesindedir.
  2. Allah’a inanıp peygamberlere inanmamak (deizm) kendi içinde son derece çelişkili bir durumdur. Biz Allah Teala’yı Peygamberler vasıtasıyla biliyor ve tanıyoruz. Peygamberlerin tebliği olmasa, Allah Teala’nın hakkıyla tanınması kesinlikle mümkün olmaz. Arkadaşınızın ve onun gibi düşünenlerin temel çıkmazı şuradadır ki, her türlü nakisadan münezzeh olduğuna inandıkları (öyle inanmaları gerekir, yoksa inandıkları herhangi bir tanrıdır, Allah Teala değildir!) Allah Teala’nın, bize peygamber gönderdiğini bildirmesinde –haşa– gerçeğe aykırı bir durum bulunması gerekir!! Bir başka ifadeyle onlar, ya “yalan söyleyen bir ilah” tasavvur edip ona inanıyorlar, ya da ne söylediklerinin farkında değiller.

Denebilir ki: “Allah’a inanmak, peygamberlere inanmayı gerektirmez. Dolayısıyla “peygamber” olarak tanıyıp bildiğimiz insanların tamamı yalancıdır.” Böyle bir iddianın arkadaşınız tarafından dile getirilmesi iki açıdan mümkün değildir:

  1. Arkadaşınız Hz. Davud (a.s) hakkındaki iddiasında “Mezmurlar”ı esas almaktadır. Bu da onun, esasen –şöyle veya böyle– bir peygamber inancına sahip olan Yahudilerin çizgisini benimsediğini gösterir. Oysa “bütün peygamberler yalancıdır” iddiasını bu durumla bağdaştırmak mümkün değildir.
  2. Gönderdiğiniz konuşma metinlerinden anladığım kadarıyla arkadaşınız “cehennem azabından kurtulmak için” oruç tutuyor. Demek ki –şöyle veya böyle– bir ahiret/öte dünrya inancına sahip. Oysa bu inanç insanlığa münhasıran peygamberler vasıtasıyla iletilmiştir. Peygambersiz bir inanç sisteminde ne ahiret inancı vardır, ne de cehennem azabı.

Konuşmalarınızdan anlaşılan o ki, arkadaşınızın kafası hayli karıştırılmış durumda. Eğer varsa maddî, ailevî veya benzeri birtakım sıkıntılar da bu noktaya gelmesinde etkili olmuş olabilir. Şu anda içinde bulunduğu psikolojinin çok sağlıklı olmadığı hemen anlaşılıyor. Meseleleri –fazla üstüne gitmeden– somut iddialar üzerinden konuşmakta fayda var. Bir faydası olacaksa ben bu hususta elimden geleni yapmaya her zaman hazırım.

Allah yar ve yardımcınız olsun; O’na emanet olun.

Milli Gazete – 22 Eylül 2008