Sayın Bakanım. Aşağıda yazacaklarım, yakın bir dostumun 8. sınıf öğrencisi oğlunun yaşadıklarının küçük bir özeti.
Bu yavrumuz küçük yaşlardan bu yana hiper aktivite ve dikkat eksikliği teşhisiyle tedavi görüyor. Psikiyatri ve psikologlarla sürekli irtibat halinde olan aile, kendisine önerilen her şeyi yapıyor. Doktorların önerisi doğrultusunda zaman zaman ilaçlar değiştiriliyor; zaman zaman gidilen doktorlardan netice alınamayınca doktorlar değiştiriliyor.
Şu anda kaygı bozukluğu teşhisiyle ilaç kullanımı ve psikolog terapisi birlikte yürütülüyor. Kullanılan ilaçların yan etkileri oluyor ve bu durum, ergenlik çağına adım atan delikanlıda ağır bir baskı oluşturuyor. Bu problemin yanısıra yavrumuzda içe kapanıklık, duygusallık, öz güven eksikliği gibi durumlar da söz konusu. Akranlarına göre derse daha zor konsantre olsa da, okuduğunu gayet rahat anlıyor, az bir destekle derslerin üstesinden geliyor.
Aile, daha güvenli olur, idarecilerle daha kolay iletişim kurulur düşüncesiyle yavrumuzu başından beri her türlü fedakârlığa katlanarak özel okula gönderiyor. Ancak özel okullarda “başarı = kâr” felsefesiyle kurgulanmış bir eğitim anlayışı söz konusu olduğu için yavrumuz o yarışta akranlarına ayak uydurmakta zorlanıyor.
Ancak asıl mesele bu değil. Ondaki öz güven eksikliğini, içe kapanıklığı kısa zaman içinde fark eden öğrenciler sınıfta, okulda, serviste… üstüne gidiyor, tahkir ve tahrik ediyor. Bu durum zaman zaman onda öfke patlamalarına yol açıyor. Gördüğü muamelelere tepki gösteriyor. Ancak bu defa da suçlu durumuna düşüp okul idaresi tarafından azarlanıyor, tekdir ediliyor.
Bir yandan da “akran baskısı”na maruz kaldığı için gelinen noktada delikanlıda oldukça baskın bir “okul fobisi” oluşmuş. Tam da TEOG sınavları aşamasında okulu bırakmış. Ailenin görüştüğü başka özel okullar olmuş, ancak problem yaşadığı okulun idarecilerinin kanaatini esas alarak karar verdikleri için bu okullara da kabul edilmemiş.
Bir tarafta devlet okullarının kalabalık, kalabalık olduğu için de denetimi/kontrolü zor ortamları, diğer tarafta “eğitim”den ziyade “başarı”ya, dolayısıyla “daha fazla kâr”a kilitlenmiş, kapısını bu tarz “problemler”e peşinen kapatmış özel okullar…
Bu ülkede bu delikanlının durumunda binlerce, on binlerce yavrumuz olduğunu tahmin etmek zor değil. Evlatlarıyla birlikte yıllarca aynı sıkıntı içinde yaşamak zorunda bulunan aileleri de hesaba katmak gerekir elbette. Bunlar bizim çocuklarımız; bizim geleceğimiz… Küçüklüğünde bu tarz sıkıntılar yaşadığı için “kenara itilme” muamelesine maruz kalan bu çocukların arasından nice Necip Fazıl’lar çıkmıştır kim bilir!.. Ancak her çocuk Üstad Necip Fazıl kadar iradeli ve şanslı olmayabiliyor.
Bakanlığınızın bu durumdaki çocuklara ve ailelerine sunacağı bir çözüm, göstereceği bir adres olmalı. Bunları çaresizliklerin, mahcubiyetlerin, isyanların kucağına terk etmeyeceğinizi biliyor, ilgi ve desteğinizi bekliyorum Sayın Bakanım…
Vahdet Gazetesi – 4 Şubat 2015